Ne diyeceğimi bilmiyorum... Söz söyleyemiyorum inanın... Çünkü bir ana olarak Ahmet'in (Atakan) anasının acısını yüreğimde hissediyorum. Ne yürek dayanır bu acıya, ne beden!
Allah rahmet eylesin... Sabır versin anasına, babasına, kardeşlerine ve tüm sevenlerine... Çok feci gerçekten.
Dün ölümüyle ilgili valiliğin "düşerek öldü" açıklaması üzerine girdim internete. Nasıl olmuş acaba diye meraktan bütün videoları izledim. Yanıyor şehir cayır cayır... Sokaklar savaş alanına dönmüş Hatay'da. Polis taşlanıyor, bunun üzerine panzerlerle müdahale ediyor, eylemcilerin üzerine yürüyor, gaz sıkıyor, insanları dağıtmaya çalışıyor onlar da oraya buraya kaçışıyor. Karmaşa, keşmekeş ve cinnet yaşanıyor resmen.
Seyrettikten sonra kayıtları, dedim ki kendi kendime; "Şimdi ne önemi var nasıl öldüğünün bu çocuğun? Düşerek ya da gaz kapsülü isabet ederek! Ne fark eder? Sonuçta öldü ve karardı gitti bir hayat! Söndü, kül oldu!"
Takılmadım çok fazla o vakitten sonra nasıl öldüğüne. Çünkü o yaşanan çatışmada, atmosferde kim olursa olsun her şekilde ölme riski vardır. Ahmet değil sadece. O gece orada olan herkes bu riski almıştı zaten. Savaş var o anda. Sokak savaşı ve o savaşı bitirmek, asayişi sağlamak için polis de kolluk kuvveti olarak görevini yapıyor. Durduk yerde sıkmıyor o gaz bombalarını. Ya da sakin sakin bir köşede oturanların üzerine gitmiyor son sürat panzerlerle.
Biliyorum yine bu satırları yazdığım için zıplayacak, hoplayacak birileri ama kimse kusura bakmasın gerçekçi olmak zorundayım. Çünkü ben gencecik insanların ölümüne sebep olan ve yasal olmayan bu protestoların artık bitmesini, kimin ne derdi varsa çekilip yasal zeminde söylemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu iş artık gece vakti sokaklara çıkarak, camı, kapıyı aşağı indirerek, polise taş atarak olmaz! Bu iş bu şekilde yürümez!
Kimse atarlanmasın bana ama bu yasa dışılık derhal bitmeli artık! Devam ettiği sürece yeni ölümler, yeni kayıplar kaçınılmazdır. Kabul etmeli herkes. Beğenelim ya da beğenmeyelim polis görevini yapıyor. Onlar bunun için maaş alıyor devletten. Asayişi sağlamak için. Eğer sen izin verilmeyen bir eyleme girişirsen ve sürdürmekte de ısrar edersen, polisin cevap vermesi de kaçınılmaz olur. Gaz bombasıyla, copla veya TOMA'lardan sıkılan suyla fark etmez muhakkak bi cevap alırsın! Alırken de kayıp verirsin.
Sadece Hatay'da önceki gece gerçekleşen eylem değil. Gezi başlığı altında bugüne kadar yapılan tüm eylemler yasadışı gösteri kapsamındaydı. Ve hal böyleyken polisin sert tutumundan falan şikâyet etmek abesle iştigaldir.
Evet. Gezi olaylarının başladığı ilk gün polisin sert tutumunu ben de yerden yere vurdum. Hâlâ da aynı noktadaydım. İstanbul polisi o gün daha sakin ve duyarlı bir duruş sergileseydi belki olaylar bu kadar büyümeyecek ve bu ölümler yaşanmayacaktı. Ama sonuçta olan oldu. Polis o gün hata yaptı. Hem de büyük hata ve olaylar çığırından çıktı. Fakat sonra geri çekildi. Eylemciler bu geri çekilme üzerine yine bitirmediler eylemlerini.
O vakitten sonra polise, "Sen haksızsın, hatalısın" demek adil mi olurdu peki? Ne yapacaktı polis? Memleketin dört bir yanı eylemcilerle dolup taşacaktı da onlar da sus pus mu olacaktı? Eylemcilere güller dağıtıp, başlarını falan mı okşayacaktı?
Dünyanın neresinde böyle bir polis tipi var bana gösterir misiniz? Amerika'da mı, Avrupa'da mı ya da Japonya'da mı? Nerde?
Sözün özü... Abdullah Cömert... Ethem Sarısülük... Ali İsmail Korkmaz... Mehmet Ayvalıtaş ve Ahmet Atakan... 5 gencecik insan. 5 fidan! Öyle, böyle, şöyle! Hepsi de bu eylemler sebebiyle öldüler.
Şimdi... Soruyorum eylemcilere ve destekçilerine! Diyelim ki o çok nefret ettiğiniz hükümet bu eylemler sayesinde yıprandı! Dış dünyada acayip puan kaybetti ve nihayetinde sizler de amacınıza ulaştınız!
Peki... Söyler misiniz değdi mi bütün bu kazandıklarınız, elde ettikleriniz onların kaybına! Onların yok oluşuna!
Değdi mi?