Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Başbakan Erdoğan ve Haussmanncılık!

Aşağıdayken pek belli olmaz ama Eyfel kulesinin tepesinden izleyen herkes, buram buram tarih kokan Paris'in, onca eskiliğine rağmen muhteşem bir imar planına sahip olmasına şaşırıp kalır.
Aslında şaşırmak lazım.
Evet. Paris eski bir şehirdir ama planı kendisi kadar eski değildir çünkü! 1853 yılına kadar gecekondu ve kaçak yapılaşmanın sembolü olan kent, dönemin imparatoru III. Napolyon'un atadığı mimar Haussmann tarafından yeniden inşa edilmiştir.
İnanılır gibi değil ama Haussmann, imparatorun, "Paris senindir artık! İstediğini yapabilirsin" yetkisiyle kendisine devrettiği kenti 15 yıla yakın süren bir çalışmayla bugünkü haline getirmiştir. Peki bunu nasıl başarmıştır? Bir kere en başta, halkın isyanına, burjuvanın direnişine, hiçbir baskıya filan boyun eğmeden, radikal adımlar atmış ve otoriter bir duruş sergilemiştir. Sonra da, binlerce binayı gözünü kırpmadan yıkmış ve kentin dört bir tarafına kurduğu şantiyelerle de, alt yapı dahil her şeyi sil baştan, yeniden dizayn etmiştir. Paris'in bugün o güzelim geniş bulvarları, caddeleri, birbirine paralel nizami sokakları filan onun eseridir yani.
Fransız mimarın bu yaklaşımı ilk başlarda çok faşizan bulunmuş ama sonradan bu faşizanlık, 'ekol' olup bütün Avrupa'ya yayılmıştır.
Dalga dalga yayılan ve birçok Avrupalı idarecinin örnek aldığı 'Haussmanncılığı" dönemin Osmanlı Padişahı Abdülaziz de fark etmiştir. Bir Paris seyahati sırasında tanıştığı mimardan etkilenen padişah daha sonra, 1873 yılında çıkan yangın sonucu birçok bölgesi harabeye dönen şehri yeniden inşa etmesi için İstanbul'a çağırmıştır. Gelmiştir Haussmann... Gelmiştir ama ne yazık ki bugün bile varlığını olduğu gibi devam ettiren bürokratik kaostan ve hukuki açmazlarından bunaldığı için de kısa bir süre sonra arkasına bile bakmadan ülkesine geri dönmüştür!
Ve ne yazık ki, yapabilseydi eğer Haussmann, bugünün Paris'inden daha muhteşem bir kent planına sahip olabilecek İstanbul, işte o gün büyük bir fırsatı kaçırmıştır! Kaçırış da o kaçırış sanırım...
Çünkü, Osmanlı'dakiler dahil, ne yazık ki İstanbul'u yönetmeye gelen her yönetici, halkın direnişinden çekindiği ve arasının bozulmasını istemediği için kentin çarpıklığına, plansızlığına ve yapıların çürüklüğüne hep göz yummak zorunda kaldılar.
Van depreminin bir kez daha yüzümüze tokat gibi çarptığı işte o çarpıklık nedeniyle, "İktidarı kaybedeceğimizi bilsek bile bütün kaçak yapıları yıkacağız!" ifadelerini kullanan Başbakan Erdoğan bana bir kez daha Haussmann'ı hatırlattı!
Evet. Modern ve yaşanabilir, sağlıklı kentler inşa etmek uğruna Başbakan'ın 'Haussmanncı' tavrı sergilemesini çok önemsiyorum.
Hatta ayakta alkışlıyorum!
Ama bir yandan da mevcut yerel yönetim ve yöneticilerin anlayışıyla kendisinin mutlu sona ulaşmasının mümkün olmadığını söylemek istiyorum!
Keşke ben yanılıyor olsam...
Ama her biri başka telden çalan, ilkesiz, umursuz, ruhsuz, üç beş oy, rant sağlamak ve zenginleşmek için, yönettiği şehrin katline bile bile göz yuman 'beton kafalı' belediye başkanlarının çoğunlukta olduğu bir Türkiye'de...
Kentsel dönüşüm için adım atan her yatırımcıyı ve bilim adamını çileden çıkartan bir bürokrasiyle... Kayırılmayı, yağmacılığı kendisine düstur edinmiş, rüşvet vermeyi neredeyse bir sanat haline getirmiş bayağı bir kısım teşkil eden uyanık vatandaşı ile...
'Haussmanncılık' ekolünü hayata geçirmenin çok zor olduğunu düşünüyorum.
Yanılıyor muyum?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA