Tophane olayından ne farkı var? Geçen salı günü bir grup "Hayır"cı dostumla tartışmanın oldukça bol olduğu öğlen yemeğindeydim.
Bir ara neden Evet dediğimin izahatını istediler benden.
"Daha çağdaş bir Türkiye için" dedim. İtiraz ettiler...
"Çağdaşlık diyorsun ama Tophane'de yaşanan rezaleti görmüyorsun! Türkiye böyle mi çağdaşlaşacak? Sanat galerisinde alkol içen insanlara tekme tokat girişerek mi?" diye...
Cebelleşmeye başladık.
Tam Tophane'de yaşananların referandumun sonucunu baltalamaya dönük bir provokasyon olduğunu anlatmaya çalışıyordum ki içlerinden biri telefonuna gelen sms'i gösterdi.
Gösterirken de dedi ki, "Al sana demokrasi! Özgürlük! Bak Hanefi Avcı'yı da tutuklamışlar!"
Hani anlar vardır. Susup kaldığınız. Cevabını bulamadığınız. Ne diyeceğinizi bilemediğiniz ve öylece karşınızdaki insanların suratına aval aval bakındığınız.
İşte öyle bir andı o! İstem dışı, "Yok canım! Daha neler?" sözleri dökülüverdi dudaklarımın arasından.
Haklı olarak bu kez karşı taraf sazı aldı eline.
"Uyan artık Sevilay! Ülke demokratlaşmıyor! Bilakis AKP Hükümeti ülkeyi karanlığa sürüklüyor. Çıkmaz sokaklara! Kimsenin farklı konuşmayacağı, gıkını bile çıkaramayacağı korkunç bir döneme doğru gidiyoruz. Ve sen gazeteci olarak, üstelik de sol gelenekten gelen bir gazeteci olarak bunları göremiyorsun!"
Yine sustum tabii. Daha doğrusu susmak zorunda kaldım. Çünkü ortada kanımca korkunç bir hata vardı. Daha 20 gün öncesine kadar bu ülkenin en önemli kentleri arasında gösterilen Eskişehir'in Emniyet Müdürü bir adam Devrimci Karargâh Örgütü'ne yönelik operasyonlar kapsamında tutuklanmıştı.
Peki gerçekten tutuklamanın sebebi bu muydu? Yoksa Hanefi Avcı'yı Silivri'deki cezaevine götüren asıl neden 1 ay önce piyasaya çıkan "Haliç'te Yaşayan Simon'lar" adını verdiği kitapta yazdıkları mıydı?
Bir gerçeğin altını çizmekte fayda var elbette.
Avcı'nın kitabı bazılarının pohpohladığı gibi öyle şahane falan değil. Bir kere kitap içerik olarak çelişkilerle dolu. Hatta hatırlarsanız bu çelişkilerden birini bizzat ben de kaleme almıştım. Avcı'nın Cem Ersever cinayetine ilişkin anekdotlarının arasına Soner Yalçın'la ilgili yazdığı korkunç iddiayı birkaç kez ısrarla sorgulamıştım.
Ve hatta kitabında Ersever'i en son gören kişinin Soner Yalçın olduğunu yazmasına rağmen telefon konuşmamızda yazdıklarının yanlış anlaşıldığını söylemesinin beni acayip irrite ettiğini not etmiştim sizlere. Ancak bütün bu gerekçeler onun bu garip tutuklama biçiminin sorgulanmasını engellemez!
Bence bu, o kitaptaki çelişkiler kadar tartışma yaratacak bir tutuklamadır!
İktidar yanlısı olsun, olmasın muhakeme gücü olan her bireyin, "Ama neden şimdi?" diyerek muhakkak sorgulayacağı ve bu sorgulamanın sonunda, "Evet AKP Hükümeti, konuşanlar, yazanlar ve Gülen Cemaati'ne muhalefet edenler üzerinde korkunç bir baskı kuruyor" kanaatini pekiştirecek bir yanlıştır!
Üzgünüm ama bu tutuklama, Başbakan'ın daha önceki gün topluma verdiği, "Bu ülkede ne tarafta olursa olsun, şu mahalle baskısı denilen şeyi ortadan kaldıralım. Herkes hür olsun, rahat olsun" mesajlarını boşa çıkartacak lüzumsuzluktan başka bir şey değildir!