Aslında girmeyecektim meseleye. Çünkü taraflardan biri eski Yayın Yönetmenim. Sonuçta beraber çalışmışız o kadar zaman! Ayrılmış olsak da, ona zamanında, "Sen benim 4. ağabeyimsin" demişliğim var. Ayrıca ayrılmış olsak da ona hâlâ bitmeyecek hürmetim var. Ama dün Hıncal Ağabey'in yazdıklarını okuyunca dayanamadım işte. Canım Abim haklı olarak, önce Başbakan'a, "Medya için de bir denetleme mekanizması kurulsun" diyen Yiğit Bulut'u haşlamış. Haşlarken de Bulut'un Başbakan'dan ricasını ilk gündeme getiren ve onu yerden yere vuran Fatih Ağabey'e( Altaylı) sahip çıkmış.
Buraya kadar yerden göğe haklı. Ancak Hıncal Abim yazısının sonunu, okuyana, "Hoppalaaa!" dedirtecek bir noktada bitirmiş. Yine Fatih Altaylı'yı kastederek, "Bu arada kovulan Bekir Coşkun'a da en mertçe sahip çıkan genç arkadaşımı yürekten kutluyorum" demiş. Hani derler ya, "Dam üstünde saksağan!" Öyle olmuş maalesef. Biliyorum yine kızacak bana ama "Kovulan yazar kovulduktan sonra ona nasıl sahip çıkılmış olunuyor anlayamadım Hıncal Abi?" diye sormak istiyorum.Yoksa Bab-ı Ali'de gelenek mi değişti? Eskiden yayın müdürünün rızası olmamasına rağmen bir adam kovuluyorsa o yayın müdürü de bir saniye bile durmazmış. Ceketini alıp çeker gidermiş. Mesela rahmetli Ufuk Güldemir'in böyle çekip gitmeleri meşhurdur. Efsane gibi anlatılır bizim mahallede. Diyorum yeni medya düzeninde patron tarafından kovulan adamlara yayın müdürlerinin sahip çıkma raconu mu değişti acaba? Yani, "Kovmayın lütfen" deyip patrona 10 gün direnmek ama sonunda dayanamayıp, "Vallahi elimden bir şey gelmedi. Üzgünüm" demek midir sahip çıkmak?