Zaman Gazetesi Yazarı Bejan Matur'un, yazılarındaki derin entelektüalizmin ve şiirsel anlatımın onu okuyanlarda büyük etki bıraktığını çok iyi bilirim. Tarzlarımız, olaylara yaklaşımlarımız ve vardığımız sonuçlar çok farklı olsa da Matur'un kaleminden çıkan makaleleri genellikle kaçırmamaya özen gösteririm.
Özellikle de Güneydoğu meselesi ile ilgili olanları...
Ancak bu söylediklerim Bejan'la zaman zaman ters düşmediğimiz, bazı konular üzerinde tamamen farklı görüşleri savunmadığımız anlamına gelmemeli kesinlikle!
Örneğin ülkenin son dönemde izlediği dış politikaya yön vermekle mükellef Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve onun Türkiye'yi gittikçe Batı'dan uzaklaştıran uluslararası politikaları konusunda büyük bir anlaşmazlık vardır Bejan'la aramızda.
Tartışırız hatta zaman zaman. İşte geçtiğimiz hafta sonu Van seyahatinde bir araya geldiğimizde de yine böyle tatlı bir tartışma yaşadık.
Bir grup gazeteci ile tekne gezisine çıkan Davutoğlu'nun, Akşam Yazarı Nagehan Alçı'nın, "Akif Beki'nin yazısı hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusuna, "O yazı beni şaşırtmadı! Beklediğim bir yazıydı. Ancak önemle belirtmeliyim ki asıl beni etkileyen yazı Beki'nin yazısı değil, Bejan Matur'un şahsımla ilgili kaleme aldığı yazıdır!" cevabını öğrenince itiraf edeyim ki bayağı meraklandım.
Bu yüzden de İstanbul'a döner dönmez işi gücü bırakıp, Bejan'ın 21 Mayıs'ta, "Stratejik derinlikten geri dönüş mümkün mü?" başlığı ile kaleme aldığı Davutoğlu'nu o çok derinden etkileyen müthiş yazısının peşine düştüm arşivlerde. Yalan yok! Okuduktan sonra ise kendi kendime, "Tühhh ya! Nasıl bu makaleyi gözden kaçırırsın Sevilay?" diyerek epeyce hayıflandım.
Çünkü söz konusu makaledeki saptamaların tamamı, aslında "Türkiye'nin ekseni kayıyor mu, kaymıyor mu?" tartışmalarının yapıldığı o günlerde "cuk" diye yerine oturan, adeta, "Kaymış bile kardeşim!" dedirten inanılmaz saptamalar!
"Türkiye düne kadar bakmadığı Doğu'ya yüzünü dönüyor. Yaşadığı coğrafyadaki kültürlerden korkmamayı öğreniyor. En cevval, en acem, siyasette her türlü badireyi incelikle atlatmayı bilen İran'la bile korkmadan ilişki kurmayı deniyor" diyor Bejan Matur, Davutoğlu'nun "İşte o yazı, benim yazımdır!" diyerek işaret ettiği makalede. Ve "Nükleer Takas" anlaşmasının sonuçlarından daha çok, yarattığı değişimle ele alınması gerektiğini belirtiyor. Sonra da vuruyor hedefi tam orta yerinden:
"Bu anlayışın mimarı olan Davutoğlu'nun dış siyasete yeni bir bakış kazandırması, 'strateji ve derinlik' kavramlarını bir arada kullanmasıyla başladı!" diye.
(Sizlere tavsiyem yazıyı arşivden bulup tamamını okumanız. Çünkü Bejan'ın ustaca kullandığı kalemiyle yazılan bu makale kamuoyunun kafasını karıştıran, "Davutoğlu ne yapmak istiyor? Ve nereye koşuyor?" sorularına çok spesifik cevaplar veriyor!)
Siyaset uzmanı, hele hele dış politika uzmanı değilim. Ancak Bejan'ın makalesinde tarihsel bir rol üstlendiğini belirterek öve öve göklere çıkardığı Dışişleri Bakanımızı bir bilene, hatta bilgeye benzetmiş olmasını ve en kötüsü onun da bu yazıyı gazetecilere referans göstermiş olmasını son derece kaygı verici buluyorum.
Daha evvel Davutoğlu'nun bazı ortamlarda, "Bu işlere başkasının kafası ermez! Bir tek ben bilirim. Ben anlarım. Ben yaparım!" dediğini duymuştum. Bu yüzden de defalarca kendisine hitaben, "Çok gururlanmayın Sayın Davutoğlu. Unutmayın sizden büyük Allah var!" demeyi çok istemiştim. Tabii ki çok zordur Davutoğlu gibi "benmerkezci" birine bunu anlatmak ama birilerinin de çıkıp illaki, "Bu iktidarın ebedi olmadığını, dış siyaset vizyonunda yapacağı değişikliklerin AKP iktidarının değişmesi halinde büyük kaos yaratacağını, bu şahsi kararlarıyla uluslararası arenada gelecek nesillerin boynuna büyük sorumluluk yüklediğini" anlatması lazım.
Anlatmamız lazım hep beraber.
Ve şunun altını ısrarla çizmemiz lazım; "Evet. Değişen dış vizyonun popülaritesi çoktur! Ama hataya düşülmesi halinde de telafisi asla yoktur!" diye...