Zenginlerin dünya üretimindeki payı düşüyor. Bu düşüş öyle hızlı yaşanıyor ki, gelişmekte olan ülkeler, on yıl önce dünya üretiminin üçte birini yaparken şimdi yarısından fazlasını yapıyor. Dünya hasılasının 74 trilyon dolar olduğu düşünülürse bu devasa tutarın yarısını gelişmekte olan ülkeler üretiyor artık.
Yine bu yıl, dünya ithalatının yarısından fazlasını gelişmekte olan ülkeler yapacak. Bu ülkelerin başını Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Türkiye, Endonezya, Meksika ve G. Kore çekiyor. Bu ülkeler hep birlikte dünya mali kaynaklarının yüzde 21'ini halen ellerinde tutuyorlar. Bu oran 2020'de yüzde 38'e çıkacak.
Zaten IMF de zengin ülkelerle işin yürümeyeceğini sonunda anlamış olmalı ki harekete geçti. Baktı ki, zenginler hızla geriye düşüyor, Avrupa ve ABD krizden çıkamıyor ve dünya üretimindeki ve mali varlıklarındaki payları daha da azalacak... IMF bir karar aldı ve bundan böyle Asya ülkeleriyle yakın iş birliği yaparak dünya ekonomisini kurtaracağını açıkladı.
Hong Kong'da düzenlenen Asya Finansal Forumu'nda konuşan IMF birinci başkan yardımcısı David Lipton, "Asya ekonomileri sağlam ve büyüyen ekonomiler. Ellerinde fonlar da var. Bundan sonra dünya ekonomisinin sorunlarının çözümünde Asya ekonomileriyle işbirliği yapacağız" dedi.
Lipton, IMF'nin politikasındaki bu dönüşümü şöyle özetledi: "IMF kotalarında 2010'da yapılan değişiklikler sonrasında Asya ülkeleri daha çok paydaş ve söz sahibi olacaklar. Halen IMF yönetiminin yüzde 40'ı Asyalılardan oluşuyor. Ekim 2012'de Tokyo'da yapılacak IMF yıllık toplantısının ardından Asya'nın IMF'de daha fazla söz sahibi olacağını göreceğiz. Böylece dünya ekonomisinin büyümesi Asya ekonomilerinin önderliğinde olacak. Çünkü Avrupa krizde ve bu krizden kendi kendine çıkması zor. Ancak Asya ekonomilerinin desteği Avrupa'yı kurtarabilir" dedi.
Anlayacağınız, dünya ekonomisi artık yeni bir döneme giriyor. Eski zenginlerin dünya üretimindeki payı azalıyor. Gelişmekte olan ülkelerin payı artıyor. Çin ve Hindistan dünya zenginliklerini toplamaya başladılar zaten. Sadece bu iki ülkenin döviz rezervleri 3.4 trilyon dolara ulaştı. Dün Çin ekonomisinin 2011 ekimkasım- aralık büyüme rakamları açıklandı. Beklenti, yüzde 8.6 olduğu halde gerçekleşen rakam yüzde 8.9 oldu. Bir önceki yıla göre büyüme yavaşlamasına rağmen Çin ekonomisi 2011'de yüzde 9.2 büyüdü. 2010'da yüzde 10.4 büyümüştü.
İşte dünya ekonomisinde yaşanan bu dönüşümü IMF de gördü ve Asya'yı işbirliğine çağırdı. Maalesef statükocu İstanbul sermayesinin sözcüsü TÜSİAD ve onun destekçileri bu yeni gelişmeyi görmemekte direniyorlar. Avrupa'nın mümessilliğinden para kazanmayı sürdürebileceklerini sanıyorlar. Oysa işler değişti, o dönem çoktan bitti. Dünya ekonomisinin direksiyonundan zenginler kalktı, yerine gelişmekte olan ülkeler geçti. Bu gruba Türkiye de dahil.
Bizim bu yeni gerçeği ıskalama lüksümüz yok. Gelişmekte olan ülkelerle ticaretimizi ve sermaye akımlarını bir an önce çoğaltmamız gerekiyor. Nitekim Anadolu sermayesi harekete geçti ve Asya'ya açıldı. Yeni pazarlar buldu ve buluyor. Türkiye'nin ihracatını çoğaltıyor. Doğru olan bu. İyi ki Anadolu sermayesi var. O olmasaydı, Türkiye bu fırsatı kesinlikle kaçırırdı.