Avrupa'da ve Amerika'da politikacılar bir türlü kamu maliyesi sorununu çözecek kararları alamıyor. Nedeni de seçimler. Gelecek yıl hem Fransa'da hem ABD'de başkanlık seçimleri var. Ardından 2013'te de Almanya'da başbakanlık seçimi var.
Alacakları kararlarla mecburen vergi artırımına gidip seçmenin tepkisini çekmekten ve koltuklarını kaybetmekten korkan politikacıların bu kararsızlığı, dönüp dolaşıyor bu sefer de küresel mali piyasalarda korku ve oynaklık yaratıyor. Tabii küresel piyasalardaki oynaklık Türkiye'ye de yansıyor.
İşte küresel piyasalardaki gelgitleri ve sallanmaları fırsat bilen bizdeki kriz lobisi yine harekete geçti ve ortalığı karıştırmaya çalışıyor. Gelecek yıl dünya ekonomisinde durgunluk beklenmesine rağmen Merkez Bankası'ndan faiz artırımı istiyor. Faiz artırımını dile getirmesi için de bazı küçük bankaların yöneticilerini konuşturuyor.
Zaten çok küçük olduğu için rekabet gücü olmayan bu bankaların yöneticileri, patronlarına şirin görünüp işlerini kaybetmemek için var güçleriyle Hazine faizlerinin yükselmesini talep ediyorlar. Zira yaptıkları bankacılık sadece Hazine'ye yüksek faizle para satmak olduğundan, bunlar, faizlerin artması için ısrarlı biçimde lobi yapıyorlar.
Faizler artmadığı takdirde 2012'nin çok zor olacağını, Türkiye'nin para bulamayacağını ve krize gire- ceğini ileri sürüyorlar. Oysa söylediklerinin tam aksine Hazine'nin öyle çok paraya ihtiyacı yok. Çünkü kamu kesimi borçlanma gereği 2012'de yüzde 1'in de altına düşerek yüzde 0.8 olacak. Kamu borcunun milli gelire oranı ise yüzde 39.8'den yüzde 37'ye gerileyecek. Bu borç seviyesi, Euro ülkeleriyle kıyaslandığında en düşüğü olarak karşımıza çıkıyor. Bunu bilmemek mümkün değil. Euro Bölgesi borç yükü ortalaması yüzde 85.4 oranında ve bu yaklaşık Türkiye'nin 2.3 katına denk düşüyor. Dolayısıyla Türkiye'de kamu maliyesi açısından endişe edilecek bir ortam yok. Bu nedenle de, bizim Merkez Bankası'nın, İtalya'da yıllarca yapıldığı gibi Hazine'ye destek amacıyla politika faizlerini yüksek tutmasına da gerek yok. Bir de gelecek yıl dünya ekonomisinin durgun olacağı düşünülürse faiz artırımı ekonomik akla uygun bir karar olamaz. O halde Merkez Bankası bugün yine akılcı bir karar vermeli.
Gelelim tekrar ortalığı karıştırmaya çalışan kriz lobisine... Kriz lobisine bir hatırlatma yapmakta fayda var. Yurtdışında yaşanan krizlerde para kaybettikçe Türkiye'ye dönüp, kriz sanki Türkiye'de çıkmış gibi yaygara kopartıp, kaybettiğiniz parayı Ankara'dan alma dönemi bitti artık. Özel sektörün bizzat kendisinin yarattığı cari açığı da bir sorun olarak öne sürmeyin. Çünkü hiçbir yabancı kreditör teminat almadan borç para vermez. Demek ki borçlanan özel sektörün ya teminatı var ya da aslında yabancıya borçlanmıyor, yurtdışında tuttuğu kendi parasını kendisine kredi adı altında borç veriyor.
Bu filmi biz 2008'de de gördük. Lehman Brothers yatırım bankasının batışının ardından, kriz lobisi, "Borçlarımızı ödeyemeyiz, batarız. IMF'den 35 milyar dolar borç alıp bize verin" diye Ankara'da yeri göğü inletti. Hatta yurtdışından sahte haberler bile yaptırdı. Fakat IMF'den borç alınmayacağını anlayınca, paşa paşa kendi kendilerine açtıkları kredilerin borçlarını ödediler. Bunu çok iyi biliyorlar. Onların çok iyi bildiği bu gerçeği bu ülkede sade vatandaşın da bilmesi gerekiyor çünkü sonunda bedeli hep bu halk ödüyor. O yüzden şu gerçek bilinmeli. Küresel piyasalardan sert dış şoklar gelse bile kamu maliyesi iyi yönetildiği sürece Türkiye ekonomisi bu şoklara dayanır. Endişelenmeye gerek yok.