Amerikan mali krizi 15 Eylül 2008'de Lehman Brothers yatırım bankasının batışıyla derinleşti.
Bunun üzerine Türkiye'de de bir kriz lobisi oluştu, küresel mali krizde yurtdışında batırdıkları paraları Ankara'dan istediler. Türkiye'de bir banka ya da bir fon batmadığı halde, beklentileri olumsuza çevirmek için ellerinden geleni yaptılar.
Amaçları darbeyle, kapatma davasıyla düşürmeyi becermedikleri AK Parti'yi bu defa ekonomik krizle çökertmekti.
Bazı işadamları, IMF'den 35 milyar dolar borç alınıp kendilerine verilmezse, özel sektörün dış borçlarını ödeyemeyeceğini bile ileri sürdü. Aslında yurtdışındaki paralarından fonladıkları "kendi kendilerine olan borçlarını", 2001 krizinde soyulan bankalarınkine benzer bir biçimde vatandaşın sırtına yüklemeye kalktılar.
Niçin yaptık bu kısa hatırlatmayı? Geçen hafta Taraf gazetesinde yayımlanan WikiLeaks belgelerinde Koç Holding yöneticilerinin, ABD'nin Ankara Büyükelçisiyle görüşmesi yayınlandı. Koçlar, ABD'nin devlet memurlarına, "IMF programı olmaksızın, Türk özel sektörünün, geri ödemesi 2009'da yapılacak 20 milyar dolarlık borcunu döndürmesinin çok zor olacağını" belirtiyor. IMF'siz kotarılan 2009 bütçesinin bir felaket olduğunu da Amerikalı yetkililere söylüyorlar. İşte bu konuşma, "bütçe açığı küçük, kamu borç yükü düşük" bir Türkiye ekonomisinin nasıl sahte bir krize doğru yönlendirilmek istendiğinin açık bir işareti oluyor.
"WikiLeaks belgelerinde IMF ısrarı" başlıklı geçen günkü yazıma, bazı okuyuculardan elektronik postalar geldi. Bu postalardan biri şöyle diyor:
"Yazınıza aynen katılıyorum. Ben o sırada eyvah batıyoruz, eşim işsiz kalacak deyip, tabii televizyonlarda da U.D. ve A.K.'yi ve diğerlerini izleyerek masraflarımı kısma adına kızımı okuduğu okuldan aldım. Masraflarımı kısan bazı tedbirler daha aldım ama ne oldu? Fiyasko. Aradan bir müddet geçince kızımı okula tekrar çok zor kabul ettirdim. İstediğimiz öğretmen olmadı. Daha bir dolu şeyler. Ben bu adamları izleyerek haksızlık ettiklerini görüp zorla AK Partili oldum. Teşekkürler onlara."
Okuyucunun elektronik postasından anlaşılıyor ki AK Parti'yi devirmek için tasarlanan sahte ekonomik kriz ters tepmiş. Vatandaş, aslında işin sonunda kendisine haksızlık yapıldığını anlayıp, AK Partili olmuş. Zaten 12 Eylül 2010'da yapılan anayasa referandumu da bunu gösterdi. Vatandaş bütün aksi propagandaya rağmen yüzde 58 "evet" oyu vererek kendi çıkarını savundu ve demokrasinin yanında yer aldı.
Nitekim anayasa referandumunda yapılan değişiklikler, 12 Eylül 1980 darbesini yapan generallerin yargılanmasının önündeki engeli kaldırdı. Darbecilerini yargılayamayan bir ülke olma utancından Türkiye'yi kurtarmanın yolunu açtı.
Bu yoldan giden 12 Eylül mağdurları umutlanırken... 12 Eylül'de idam edilenlerin yakınları tam sevinirken... Kenan Evren'in "bir sağdan, bir soldan astık" diye gerekçelendirdiği idam kararlarıyla ilgili savcılar, darbecileri tam soruşturmaya, sorgulamaya başlayacakken... Ve tüm bu haberler ve darbe döneminin uygulamaları ve hukuk faciaları gazetelerde yayımlanmaya başlamışken... Dün Hürriyet gazetesinin sürmanşetinde 12 Eylül darbe döneminin sıkıyönetim hâkimlerinden birisine ait bir mülakat verildi. Eski sıkıyönetim hâkimi, "12 Eylül yargısı bugünden adildi" diyor.
Hürriyet gazetesi ne yapmak istiyor? Acaba 12 Eylül darbeci generallerinin yargılanmasını engellemek mi istiyor? 650 bin kişinin gözaltına alındığı, işkence gördüğü, yaşı küçük olanlar dahil 50 kişinin idam edildiği, Diyarbakır zindanlarında yapılan zulümle insanların dağa gitmeye zorlandığı, binlerce devlet memurunun işinden atıldığı, herkesin birbirini sıkıyönetime ihbar ettiği ve beş kişilik cuntanın yönettiği bir Türkiye'nin bugünkünden daha iyi olduğunu söyleyen bir kişinin açıklamasına sürmanşetten yer vermek, akıllara hiç iyi şeyler getirmiyor.
Son günlerde üniversite giriş sınavında koparılan gürültü, dün Hürriyet'te yer alan eski sıkıyönetim hâkiminin görüşleri, "bu ülkede yine sahte kriz yaratma arayışları mı devreye sokuldu" sorusunu doğrusu akıllara düşürüyor. İnşallah böyle bir tasarım yoktur. Tabii sahte krizin mağdurunun elektronik postasını tekrar okumakta fayda var. Bu tür planlar yapıp AK Parti'yi indireceğim derken, vatandaş zorla AK Partili yapılabilir ve seçimde AK Parti'ye böyle yeni oylar taşınabilir. Çünkü bu tür manşetler, belki üniversitedeki gençlerin beklentilerini şekillendirebilir, başka haberlerin ve yayınların da yardımıyla üniversiteler hareketlendirilebilir ama, bu haberler 12 Eylül 1980'i yaşayanları yönlendiremez.
"Madem 12 Eylül 1980 yargısı bugünkünden iyiydi de, yatanların anlattığı Diyarbakır Cezaevi neydi? İnsanları niye astınız? İşkencelerle yüz binlerce insanı niye sakat bıraktınız?" diye sormazlar mı adama?