Yıllar önce, ödül almak için gittiğim bütün lise ve üniversitelerde yaptığım kısa konuşmaları, köşemde de özetlemiştim..
"Bana, bizim yaştakilere ödül vermeyin gençler..
Teşvik etmeniz gerekenler bizim gibi ununu elemiş eleğini asmış olanlar değil. Mesleğe yeni başlamış yığınla genç var..
Onları seçin. Onlara ödül verin ki sevinçten çıldırsınlar..
Ödülden amacınız benim gibi ünlüleri aranızda görmekse, çağırın, ben koşa koşa gelirim. Ödül törenlerinize de gelirim, seyirci olarak" demiştim..
Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü "Size ödül vereceğiz" dediği zaman gene de mutlu oldum ve koşa koşa gittim..
İki sebepten.. Birincisi..
Ben, kendimi fahri Boğaziçili kabul ediyorum.
Yıllardır hemen hemen kaçırmadan gittiğim Albert Long Hall Konserleri ve kampüsün dünyada benzeri olmayan güzelliğine aşkımdan.. Orada kurduğum büyük dostluklardan.
İkincisi.. Ödülün adı "Yaşam Boyu!.." Bu ödül bizim gibi artık iki kapılı hanın öteki kapısına yaklaşmışlara verilir.
Yani herhangi bir genç gazetecinin ödülünü kapmış gibi hissetmedim kendimi bu defa..
Gittim, sessiz sedasız aldım..
Bu arada bir de sürprizle karşılaştım. Kulüp "EnterPrize" diye bir yarışma düzenlemiş.
Onun birincisinin ödülünü vermemi de benden istediler..
Ödülü veren olmak, inanın, alan olmaktan daha heyecanlandırıcı..
EnterPrize mı ne?.
O ayrı bir yazı konusu olacak kadar harika bir şey.. Yarın!..