Hepsi hepsi 10 gün süren bir tatil dönüşü ilk yazımın çıktığı salı sabahı saat dokuzda telefonum tıkladı..
Mesaj.. Kız kardeşim Serpil'den.. "Yazılarını özlemişim.."
Yanıtladım hemen.. "Ben de.. İki defa okudum.."
Serpil şaka mı sandı bilemem.
Ama gerçekti..
Sabah kahvemi içerken dönüş yazılarımı öyle keyifle okumuştum ki, içimden bir daha okumak gelmişti..
Burda iki şey var, altını çizmek istediğim..
Birincisi.. Genç meslektaşlara hep verdiğim öğüdü tekrar etmek..
Sabah ilk işiniz, kendi gazetenizi, hani derler ya, ilanlarına kadar okumak olmalı..
Kendi yazınızı da en sona bırakarak..
Yazdıklarınızı keyifle okumuyorsanız eğer, bilin ki, okur da zevk almıyordur..
İnsan yaptığı işi önce kendi beğenmeli..
Bir sanatçıyı düşünün..
İster ressam.. Yaptığı resme keyifle bakmıyorsa..
İster marangoz "Bu ne güzel bir dolap yapmışım" diye geçirmiyorsa içinden, başkalarının beğenmesine, alkışlamasına imkan var mı?.
İnsanın en iyi eleştirmeni kendisidir aslında.., Yazdıklarınızı okuyor, neresi güzel, neresi eksik, neresi hatalı görüyorsanız, "Keşke şöyle yazsaydım" diyorsanız, ertesi gün daha iyisini yazar, daha keyifle okursunuz..
Bana yazıp "Köşe yazarı olmak istiyorum, nerden başlamalıyım" diyenler var. Onlara yanıtımı da bir kere daha vereyim..
Okuyarak.. Elinize geçen tüm gazetelerde, tüm köşeleri okuyarak.. Hele şimdi internet sayesinde 40 gazete almanıza da gerek yok. Tık tık.. İstediğiniz yazı önünüzde..
Bol okuyarak, hem Türkçe'yi ve inceliklerini öğrenecek, hem de iyi ile kötüyü ayırt etmeye başlayıp, kendi yolunuzu çizebileceksiniz..
Yazarlığın yolu okumaktan geçer.. Yıllarca okumaktan.. Ben Sabah'taki köşeme gelene dek 40 yıl okudum..
Okul, okumaktan gelir, unutmayın..
Yazarlığın okulu, okur olmak..
Salı sabahı yazılarımı ikinci kez okurken, içimi bir de hüzün kapladı, keyfime paralel..
İkincisi de bu altını çizeceğim..
Son aylarda hızla artan sayıda, yazı yazma hakları ellerinden alınan meslektaşlarım gözümün önüne gelmeye başladı birer birer..
Yazmak ve yazdığını okumak bu kadar güzelken ve kafan tıkır tıkır çalışırken yazamaz olmak..
Ülkemin adına yakışmayan bu krizin bir an önce geçmesi için el ele vermemiz gerek.. Ama ne yazık ki, "Şunu susturun..
Buna yazdırmayın" diye çığlık atanlar kendi içimizde en fazla..
Fikir özgürlüğünü, sadece kendi fikirlerinin özgürlüğü diye anlayanlar bizleriz, en başta.. Ve de bizim yönlendirdiğimiz okurlar..
Bu ülkede karşı fikri dinlemeye ve okumaya tahammülü olanlar yüzde kaç acaba?.
O zaman, kimin kimden şikâyete hakkı var ki?..