Hayatta unutmadığım sahnelerdir..
1988 Avrupa Şampiyonası final maçı için Münih'teyiz..
Ön camında kapı gibi akreditasyon pankartı bulunan arabamıza bindik, stada doğru gidiyoruz.. Tam iki kilometre kala polisler yolumuzu kesti.. "Buraya kadar" dediler.. "Stat civarına araba sokulmuyor bugün. Bir yerlere park edip yürüyeceksiniz.."
Yapacak bir şey yok. Hele Alman polisine laf anlatmak.. İndik.. Hemen orada kontrol çemberi.. Bileti olmayan bu çemberi geçemiyor. (Sonra üst aramanızın yapıldığı ikinci ve son kez gözden geçirildiğiniz ve tribününüze göre yönlendirildiğiniz üçüncü çember var.) İlk çemberi geçtik.. Stat büyük ve geniş bir park içinde.. Yüzlerce kişi bir geniş nehir gibi yürüyoruz.. Dikkatimi çekti.. On metre ilerimde biri gidiyor. İnsanlar ona koşup koşup yanında resim çektiriyor, biletlerini imzalatıyor. Arkadan tanımadım. Meşhur bir artist falan olmalı.. Adımlarımı sıklaştırdım. Stada bir kilometre falan kala yetiştim.. Bir baktım ki, Helmut Kohl.. Almanya Başbakanı.. Halkına uygulanan kurallara o da uymuş.. İki kilometre kala inmiş. Aramızda yürüyor. Herkes yanına kolayca geliyor. İten, kakan kazmalar yok etrafında.. Koruma yok sanki.. Ben de yaklaştım rahatça.. Biletimi uzattım. İmzayı bastı..
1998 Dünya Kupası final maçı, Paris!..
Türk spor basınına üç beş bilet ayırmışlar. Kurada bana çıkmadı.. Şenes Erzik Başkanı buldum.. Eşi Paris'e gelememiş. Biletini bana verdi. Maçı Şeref Tribününde izliyorum. Bakar mısınız?. Devre arası oldu. Acıktım ve susadım. Kulise çıktım.. İlerde büfe.. Şeref tribünü kocaman ya.. 20 kişi falan sırada.. Ben de girdim.. Önümde uzun boylu bir adam, sırasını bekliyor.. Büfeci iyi.. Hızlı çalışıyor. Önümdeki uzun bir sandviç, bir de meyve suyu aldı, kenara yürüdü, orda boş bir sandalyeye oturdu..
Önümde sırada bekleyen ve kendi sandviç ve meyve suyunu kendi alan ve sandalyesini kendi bulup oturan adam Fransa Cumhurbaşkanıydı.. Jacques Chirac!..
"Demokrasi nedir" sorusunun yanıtı, bu iki sahnenin içindedir.