Kimse kızmasın, kimse darılmasın.. Kimse de alınmasın.. Haa.. Ömür Gedik dostum alınabilir, sevgili hayvanlarını aşağıladığım gerekçesiyle.. Ondan özür dilerim.. Aslında Ömür yararlı da olabilir ya.. Hayvanat bahçelerine karşı.. Hayvanların kafeslerde, insanların koyduğu kurallar ve onların düzeni içinde yaşamalarına karşı çıkıyor.. "Onları kafeslerinden, 'Bahçe' adını verdiğimiz esaretlerinden alalım.. Dağlarına, ormanlarına salalım" diyor ya.. İşte aynen onu yapmalı.. Bunlar ancak ormanda yaşarlar çünkü..
Beni öfkeden çıldırtan sahneleri, Sevgili Dostum Ayhan Bermek'e baş sağlığı dilemek için, salı öğle namazında Levent Camisi'ne gitmeye karar verince yaşadım..
Büyükdere Caddesi'nden, caminin bulunduğu Levent Caddesi'ne saptık, trafik durdu. Gitmiyor.
Gıdım gitmiyor.. Bekledik, bekledik.. Öğle ezanının sesini duyunca anladım ki, arabayla yetişmeme imkân yok. Tek çare yürümek.. O sırada yağmur da başlamaz mı?. Çare yok, ıslanacağız..
Ayhan'ın o kadar çok seveni var ki, duyan koşmuş.. Cami avlusunda metrelerce kuyruk..
İkindi ezanında ancak sıra gelir.. Ayhan o yası içinde durumu anladı. Durup beklediği yerden çıktı, o birer birer kuyruktakilerin elini sıkmaya başladı.. Sarıldık. Baş sağlığı diledim.. Camiden çıktım.. Trafiği hâlâ düğüm görünce, "Ne oluyor" diye dolaşmaya karar verdim. Caminin etrafındaki blokta tam bir tur attım.. Sadece Levent Caddesi değil, o caddeye açılan bütün yan yollar da felç ve ortada tek, bir tek trafik polisi, ekibi yok, iyi mi?.
O öğle namazında o Levent Caddesi'ne yüzlerce arabanın geleceğini, geri zekâlı çocuklar bile tahmin eder. Bizim yetkililer de etmişlerdir. Ama umurlarında değil.. Bu kentin halkı yönetenlerin umurunda değil.. Bakın, Başbakan, bakan falan demiyorum.. Vali o cenazeye gelseydi, İstanbul Emniyeti'nin yarısı orda olurdu.. Onun için kimse bana "İmkân" falan demesin.. Başbakan bu kente geldiğinde görevlendirilecek 3500 polis var da, bir kalabalık cenaze sırasında Etiler'i Levent'e bağlayan tek ama tek caddede, "Hayvanları" güdecek iki motosikletli yok mu?.
İşte gelmek istediğim nokta burası..
Biz İstanbul insanları direksiyona oturur oturmaz, hayvanlaşıyoruz.. Mutlak ama mutlak güdülmesi gereken yaratıklara dönüşüyoruz..
Cami'den çıkıp aşağı doğru yürüdüğümde o caddenin niye kilit olduğunu gördüm..
Levent Caddesi'nden aşağı doğru inen şeritte bir minibüs durmuş, sol sinyal veriyor.. Kim bilir kaç dakikadır veriyor.. Çünkü sola dönemiyor.
Çünkü Levent Caddesi'nin sağ şeridi tıkalı. Trafik ilerlemiyor ve o şeritteki bir siyah mersedes önündeki trafiğin kıpırdamadığını göre göre ilerlemiş ve Sülün sokak girişini kapamış.. Levent Caddesi'nin ilerisi bomboş, ama gerisinde bir kilometre yığılma var. Çünkü iki hayvan, göz göre göre "Ben gidemiyorsam kimse gitmesin" demiş, kavşağı kilitlemişler.. Cami etrafında turu tamamladım, üşenmeden.. Her kavşak ayni sebepten kilit.. Kimse yol vermeyi düşünmüyor.
Kimse yarım metre geride dursa, trafiğin nasıl açılacağını, kendisinin de gideceğini hesaplamıyor.
Hayvanca bir iç güdü ile öndeki arabanın kıçına girip kavşağı kilitliyor..
Bunu mesela Los Angeles'ta yapsanız, adamı oyarlar.. Evet oyarlar.. 1200 dolardır, çıkamayacağın kavşağa girip yolu kilitlemenin cezası..
İstanbul'da böyle bir suç olduğunu trafik polisi bilmez.. Nişantaşı kavşağı, günün her anında kavşağı kilitleyen hayvanlar ve bu hayvanlara karşı ne yapacağını dahi bilmeyen şaşkın polislerle doludur. Bu yüzden trafik akmaz..
Şimdi, yapılacak bir şey.. Sülün sokağa dönemeyeceğini anlayan minibüsün önü açık ya..
Dönmesine imkân da yok ya, trafik kilitli.. O zaman lanet edip düz devam edecek ki, arkasında bekleyen bir kilometre araba dizisi yürüsün.
Hayır.. O da inat ediyor.. Bekliyor..
Şimdi söyleyin bunlar insan mı?.
İnsan ille de güdülmeyi beklemez.. İnsanlar hele böyle sıkışık anlarda birbirlerine yardımcı olurlar.. Bugün sen birisine yardım edersin..
Yarın başkası sana..
Bizde hele trafikte sıkışık birine yardım etmek, en büyük ayıp, en büyük rezillik..
Öyle durur bakarız hayvan gibi, isterse saatlerce.. Kimse gitmez. Gidemez..
Ben gidemiyorum ya, onlar da gidemesinler..
Oh olsun!.. Kafamız budur.. "Her insanın başına bir polis dikemem" diyenlere işte o zaman hak verdim..
Bu hayvanların hakkından, ya Los Angeles'taki gibi "Oyacak" cezalar gelir, ya da her birinin tepesine dikilecek bir polis..
Eğitim, meğitim hikâye..
O mersedesin direksiyonunda oturan hayvan kim bilir hangi Oxford, Harvardlar'da okumuştur.
Tipinden belli..
O zaman Hülya'ya niye kızıyoruz. "Tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır" atalar sözümüzü tekrar edince.. Kızmalı..
İnsanlar değil, eşekler kızmalı.. Affedersin Ömür!..