Bu anımı kaç kez yazdım. Galiba bin kez daha yazacağım.. Yıl 1957!.. Ankara'da yayınlanan Yeni Gün gazetesinde işe başladık, Öcal Ağbim, Ahmet (Kışlalı). ben.. Deneyim sıfır.. Cihat Baban Genel Yayın Müdürü.. M. Ali Ağabey (Kışlalı) Yazı İşleri Müdürü.. Kadro nerdeyse sıfır.. Ben spor sayfasına bakıyorum, amatör gençlerle.. Yaşar Güngör, Güneş Tecelli, Kurthan Fişek, Başkurt Okaygün.. (Amatörlere bakar mısınız?.)
Ankara'da her yere bu amatörlerle yetişmeye çalışıyoruz. Sadece futbol değil, tenisten eskrime, binicilikten, haltere, ne kadar spor varsa.. Basket, voleybol, atletizm Allahın emri.. Ana sporlar zaten..
Ne var ki, sporun merkezi İstanbul.. Orda muhabir tutacak gücümüz yok.. İstanbul'un o yıllardaki üç büyüklerinden Yeni Sabah'ın spor şefi, Nezih Ağabey.. (Demirkent). Dayım Necati Bilgiç de spor istihbarat şefi.. Nezih Ağabey izin verdi, dayım, gece işler bittikten sonra, saat 10 gibi bizi arıyor, Yeni Sabah'ın haberlerini okuyor telefonda.. Biz de not alıp, yeniden yazıyoruz..
Bir de Anadolu Ajansı bültenleri var. Gazeteye bir kilometre falan, ajans.. Teksirle çoğalıyor. Gidip alıyoruz..
Devir Demokrat Parti devri.. Basın özgürlüğü sıfır.. İspat Hakkı bile yok.. Bizim gazetenin sözcülüğünü yaptığı Hürriyet Partisi o yüzden kuruldu zaten.. Gazeteciye İspat Hakkı verilmesini isteyenler partiden adeta kovuldular.. Bugünün nesillerine anlatmak zordur İspat Hakkını.. Yani hırsıza hırsız deme hakkın yok. Çünkü ispat hakkın dahi yok. Adam mahkemeye gidiyor, sen içeriye..
Menderes, basına baskıyı arttırdıkça arttırıyor. Bir gün gazeteye geldim. Bir tek telefon var zaten.. Onu da kestirmiş iktidar.. Emrullah Efendi'yi ajansa yolladık.. Eli boş geldi.. "Yeni Gün'e servis yok" emri verilmiş.. Telefonsuz, bültensiz, sayfayı yapmayı başardık..
Ertesi sabah teşekkür bekliyorum, Cihat Bey elinde gazete.. Üstte bizim sayfa, masama geldi. Gazeteyi fırlattı..
"Lefter dün idmana çıkmamış. Bizim gazetede niye yok" dedi..
"Cihat Bey" dedim.. "Nasıl olacaktı ki.. Ajans yok, telefon yok.."
"Bana mazeret anlatma.. Ben seni buraya casus diye almadım. Tabii bir mazeretin vardır. Ama niye olsun?.
Şimdi kapı kapı dolaşıp, bu gazeteye 25 kuruş veren herkese 'Efendim telefon kesik, ajans da vermiyorlar. Ondan haberlerimiz eksik' diyebilir misin?. O zaman haberin eksik olmayacak.."
"Haklısınız Cihat Bey de, haberi yaratacak mıyım" dedim.
"Bir yol daima vardır" dedi.. "Benimle gel.."
Birlikte balkona çıktık. Bana ilerde bir binayı gösterdi, Rüzgârlı sokakta, yani Ankara'nın Bab-ı Alisi'nde..
"Orası neresi?.. "
Güneş Matbaası efendim.."
"Zafer Gazetesi orda basılır.. O iktidarın gazetesi, her türlü imkânı var.. Lefter'in idmana çıkmadığı haberi de onlarda var.. O gazete gece saat birde basılır. O saatte gidersin, bir makinist çırağının eline birkaç kuruş sıkıştırırsın, ilk basılan gazetelerden birini sana verir. Alır gelir, sende eksik olan haberleri tamamlarsın, olur biter.. Bu meslekte yol tükenmez" dedi..
Cihat Bey haklıydı. Bir daha yolumuz tükenmedi.. Ben de hayatım boyunca kimseye mazeret anlatmadım. 40 yıl yöneticilik yaptım, kimseden de mazeret dinlemedim.