Bir yazı için iki saat vaktim olsaydı eğer, bu satırları hiç beceremediğim, becermeye teşebbüs de etmediğim F klavye ile yazardım.. F klavyenin büyük savaşçısı Yurtsan Atakan'ın ardından, ona sevgimi de katlayan saygımdan.. Ama ben daktiloyu Q klavye ile öğrendim.. O zamanlar F yoktu çünkü. Sonra F geldi, pek çok arkadaş döndü. Ben dönmedim.. Çünkü sık sık yurt dışına spor olayları izlemeye gidiyordum. Orada, Basın Merkezlerinde yüzlerce daktilo (Sonra bilgisayar) oluyordu, konuk gazeteciler için, ama hepsi Q klavyeydi. F bulunmuyordu. Dünyanın neresine giderseniz gidin bir Q klavye buluyordunuz. F'i ise yanınızda taşımak zorundaydınız..
Yurtsan F klavyenin kullanılması için savaş açtı.. Çok da taraftar buldu.. Köşelerimizde onunla konuyu uzun uzun tartıştık.. Bu tartışma sayesinde tanıştık zaten..
Yurtsan, insanın keyifle tartışacağı ender insanlardan biriydi çünkü. Tartışma adabını biliyordu bir.. İnsanların ayni fikirde olmamalarının özel ilişkilerini zerre etkilememesi gerektiğine, yani İfade Özgürlüğü'ne gerçekten inanıyordu, iki..
Bir gün tartışmayı telefonda sürdürürken "Yahu bu böyle olmuyor.. Bir yemekte buluşalım" dedim.. Ortaköy'e çağırdım. Ondan sonra sık sık buluşmaya başladık.. Çok güzel bir dostluk doğdu aramızda..
Yazılarından zaten hissediyordum.. Buluştukça gördüm ki, o aslında bir Bilişim ustası.. Hani o benim nefret ettiğim, hiç girmediğim bilgisayar, internet, sanal dünya deyince, bilmediği şey, cevap veremediği soru yok..
***
Ünal'la (Özüak), Kanyon'da sinemadan çıktık perşembe akşamı.. Akşam yemeği randevum var. Acele acele yürüyoruz iki yana kurulu masaların arasında kalan yoldan.. Bir el sallandı, yolumuzu kesen.. Baktım Oray.. Oray Eğin.. Aylardır görmediğim Sevgili kardeşim.. Amerika'daydı.. Okula başlamış orada, Türkiye'de Oray gibilerin iş bulması zor günümüzde..
"Hiç değilse okuyayım" demiş. Tatil için gelmiş.. Hasretle sarılırken baktım masada Ertuğrul (Özkök), Kanat (Atkaya) ve Elif (Dürüst) dostlar da var.. "Beş dakika oturalım bari" dedim.. Randevu beklesin biraz, ne yapalım..
"Ne güzel seni tekrar görmek" dedim Oray'a..
"Bir de o acı haber olmasaydı" dedi..
"Ne acı haberi?.."
"Duymadın mı?.."
"Hayır!.."
"Yurtsan'ı kaybettik.."
"Hangi Yurtsan" dedim, kim olduğunu bile bile.. Başka Yurtsan tanımadığım halde.. İçimden geçen milyonda bir ümitle başka soyadı söylesin diye.. Öyle olur ya insan.. Ölümü yakıştıramadıkları, ölümünü kabullenemedikleri için, vakit kazanmaya çalışır..
"Atakan" dedi..
"Ne zaman" dedim..
"Dün gece" dedi.. "Senin sanal medyayla ilişkin olmadığı için duymadın.. Oysa öldüğü anda, tweetler, internet mesajları başladı."
Dün sabah gazeteyi açtığımda Haşo'nun yazısını gördüm.. Yurtsan üzerine.. O haber almış tabii.. Çünkü sanal medya ile yatar, sanal medya ile kalkar.. Her şeyi okumaya çalışır, benim tam tersime.. O benden bir gün önce öğrenmiş ve o harika yazıyı yazmış, Yurtsan'ı anlamak üzerine..
Haşo'yu okurken düşündüm.. Haşo filozoftur ya.. Onu okurken siz de filozof olursunuz..
"Bak sanal medyayı izlediği için haberleri benden 24 saat evvel alabiliyor."
Tamam alıyor.. Alıyor da ne oluyor?.
Ben izlemediğim için Yurtsan bende 24 saat daha yaşadı.. Haşo için salı, bende çarşamba akşamı öldü..
Eski günlerdeki gibi Van'da olsak, gazeteler üç günde gelse, üç gün daha yaşayacaktı..
Siz bilmediğiniz sürece, ölmez ki insanlar!..
Hayatını bilişim ve iletişime adamış Yurtsan'ı, bu sanal dünya düşmanlığım 24 saat daha yaşattı..
Söyleyin bakalım, hangisi iyi?..