"Ceza Hukuku" der demez insana iki şey öğretirlerdi önce.. "Cezanın amacı, suçu cezalandırmak, daha da önemlisi suçu önlemektir."
Niye "..di" diye geçmiş zaman kullandım?.
Hayır.. Bu ikisini gene öğretiyorlar. Ama modern ceza hukukunun bir önemli unsuru var, şimdi, öbür ikisinin de önünde gelen..
Suçsuz insanı, bir dakika için dahi olsa, cezalandırmamak.. Cezalı gibi içerde tutmamak.. İnsan haklarının temelidir bu..
Dokunulmazlık, milletvekili değil, "İnsan Hakkı"dır.
"Merak etme. Suçsuz olduğun sürece kimse sana dokunamaz.. Ve sen, suçlu olduğun kanıtlanana dek, masumsun.."
Modern yasalar bu ilke ile hazırlanmaya başlar.. İlke bu olunca, yasanın çıkış noktası belirir.. "Bir masum, bir tek gün haksız yere içerde tutulacağına, bin suçlu aramızda dolaşsın. Yasayı ona göre yapalım.."
Öyle de yaparlar.. İşte tam da bu yüzdendir, "Şüphenin sanık lehine olması" ilkesi.. "Ya masumsa" diyorsan, serbest bırakacaksın. "Ya" diye ceza olmaz..
Kanıtlayamazsan eğer, şüpheler ne kadar kuvvetli olursa olsun, ceza veremezsin. O zaman ceza veremediğin adamı, ceza yerine geçecek uzun süreler içerde de tutamazsın..
Dahası..
Fatih Altaylı başta, ikide birde yazıyorlar.. "Mahkemede kravat taktı diye iyi hal indirimi.."
Feministler en çok altını çiziyor.. "Tahrik indirimi ne demek.."
Ayni suçu işleyen iki kişi düşünün. Birisi duruşmalara adam gibi geliyor. Yargıca, karşı tarafa, mahkemeye saygılı. Halinden pişmanlığı belli.. Öteki "Mahkeme ne oluyor" havasında bir külhan tüm yargı sürecinde.. Bu ikisine ayni cezayı verebilir misiniz?. Kötü halli olanın cezasını arttıramazsınız. Çünkü anayasal ilke.. "Kanunsuz suç ve ceza olmaz." Yazılı suça kanunda yazılı olduğu kadar ceza verebilirsin. O zaman, farkı nasıl yaratacaksın?. İyi hallide indirim yaparak..
Tahrik.. Evet.. Biraz hukuk yalamış olanlar bilir ki, gelenekler, görenekler, örf ve adetler, ahlak, hukukun unsurları içindedir.
"Umumi ahlaka aykırı" diye bir suç, Çıplaklar Plajında başka, bir Doğu Anadolu köyünde başka değerlendirilir. Farkı yaratan, örf, adet ve törelerdir.
Sevdiği kızı, yanında bir erkekle Nişantaşı'nda yürürken gören bir İstanbullu üniversite öğrencisi ile, yavuklusunu dere boyunda bir adamla oturur bulan doğulu köy delikanlısının, mesela "Kadına tokat atma" suçları ayni midir?.
Ceza yargıcı bütün bu unsurları değerlendirmek zorundadır. Yasaların izin vermesi kaydı ile. Yasa yoksa, vicdanı ne derse desin, fark etmez..
Anlatabildim mi, sıradan bir okura da "Yasalar"ın "Ceza" hukukundaki önemini..
Şimdi, başta bu ülkenin Adalet Bakanı, tüm Yüksek Yargı Organlarının yargıçlarına.. Tüm Üniversite Hukuk Fakültelerinin Ceza Hukuku profesörlerine soruyorum.
"Bu temel ceza ilkelerinin bu ülkede geçerli olduğuna, bu ülke ceza ve usul yasalarının bunlara göre yapıldığına inanıyor musunuz?."
Ben her gece yatarken, ertesi sabah kör karanlıkta kapımın çalabileceğini, birilerinin beni götürebileceklerini düşünüyorum. Dahası.. Götürürlerse ne zaman çıkabileceğim hakkında da hiç bir fikrim yok..
Bir sene.. Dört sene.. On sene içerde kalabilirim. Sonra da beni bir akşam üzeri "Affedersin" bile demeden serbest bırakabilirler..
Hikaye anlatmıyorum.. Bu dediklerim oldu.. Oluyor.. Olmaya da devam edecek..Yıllardır bu köşede "Bu ülkeye önce Adalet Reformu gerek" diye yazdım.. Yalnız kaldım. Adalet Reformu, bir medya kampanyasına dönüşemedi. Kendi dostlarımız, tanıdıklarımız için bir kaç kişisel yazı yazdık. Onlar serbest kalınca alkış tuttuk.. "Adalet, demokrasi geldi" sandık.. Bitti..
Bitmedi..
Serbest bırakılma, sorunun bitmesi değil, başlaması aslında..
"Bugüne dek niye yattılar" diye sorma zamanı..
"Ötekiler niye yatmaya devam ediyor" diye sorma zamanı?..
"Bu ülkede gereğinde 15 günde Anayasa'nın dörtte biri, 3 günde en önemli yasalar değişiyor da, İnsan Haklarına bu kadar aykırı olduğu biline biline, görüle görüle, Ceza ve Usul Yasaları niye değişmiyor" diye sorma zamanı..
Soru sormadan bile korkarsak, nasıl demokrat oluruz ki diye sorma zamanı..
Zaman geçiyor dostlar.. Zaman geçiyor!..