Oyunu seyredeli bir ay falan oldu. Ama yazmadım. Yazmamaya karar verdim.. "Biri yazsın hele" diye beklemeyi tercih ederek..
Sanem (Altan) yazdı.. Hem de nasıl doğru yazdı..
Bir düğün evinin mutfağına gelip giden 8 kadın arasında geçiyor. Erkek oyuncu hiç yok. Adları duyuluyor, ya da sesleri o kadar..
Tilbe Saran sahneye koymuş.. Müthiş.. Kendisi de oynuyor.. Müthiş.. Ama geri kalan yedi oyuncu da müthiş.. Başta, saraylı kadın adeta.. Eski konağın büyük hanımefendisini oynayan Güler Ökten.. Oyun boyu tek kelime repliği olmayan hizmetçide harikalar yaratan Maria Akgöllü.. Sahnede bir "Oyunculuk Yarışması" var sanırsınız..
Peki niye yazmadım?..
Oyun berbat da ondan.. Yani "Gece Yarısı Ekspresi" gibi berbat.. Çok iyi çekilmiş.. Çok iyi oynanmış, nefes keserek izlediğim bir filmdi. Ama ırkçıydı.. Amerika'da da o yüzden eleştirildi zaten.. Filmde Türk olan herkes kötüydü. Türk olmayan herkes de melek..
Yazar Ayşe Bayramoğlu, feminist mesajlar vereceğim diye ipin ucunu öyle kaçırmış ki, erkeklerin hepsi, rezil, aşşağılık, sapık, manyak.. Büyük Hanımefendi dahil, bütün kadınlar da, gadre uğramış, sesini kısmış, ezilmiş melekler..
Yani, bir ortamda, bir dünyada bir tane de iyi adam olmaz mı?. Bütün kadınlar mazlumken..
Tilbe gibi deneyimli bir usta, oyunu sahnelerken "Bu kadarı da olmaz" dememiş, eline makası almamış ve büyük bir fırsat kaçmış.. Düğün çok çarpıcı bir "İnsanlık Dramı" olabilecekken, kötü bir feminizm tatminciliğine dönüşmüş..
Sanem, sahne koyuş ve oyunculuğu haklı olarak göklere çıkarırken, mesaj kısmını bir kadın diliyle, olabildiği kadar eleştirmiş.. "Bana biraz fazla geldi. Mesajların biraz daha az olmasını tercih ederdim" demiş, kibarca..
Benim bir sorum var.. Bu oyunu, Feminizm adına projelendiren kadınlara, Tilbe Saran, Ayşe Bayramoğlu, Evren Ercan ve Eda Çatalçam'a..
Erkekler böyle aşşağılık yaratıklar madem, neden, dünyanın tüm aydın kadınları, yıllardır, onlara eşit olma savaşı veriyorsunuz?. İnsan bir solucana eşit olmak ister mi?.