Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Evrim ve devrim rahatsızlığı..

Son günlerde iki rahatsızlık düştü gündeme.. Muhafazakarlar diyemeyeceğim, liberal ve demokratlar (Ve de bu kisve altındaki Atatürk düşmanları) Nezih Kitapevi'nin bir kitabı raflarından kaldırmasından rahatsız oldular fena halde.. Yazılar, yorumlar gırla gitti.
Solcu, ilerici denen kesim de, bir ilkokul hocasına verilen uyarı cezasından irkildi..
Nezih Kitapevi'nin "Satmıyorum" dediği kitap, Metis Yayınları'nın Ajanda 2011'i..
Ajanda 2011, "Irkçılık, Ayrımcılık ve Nefret Suçları"nı konu olarak ele alıyor.
İki sayfasından birinde bu tür suçlardan birinin adı yazılı.. Ve sözcüğün üzerine işeyen bir küçük çocuk simgesi var.
Buraya kadar itiraz edecek bir şey yok. Hatta, bu düşünceyi alkışlayabilirsiniz.. İnsansanız..
Ama ben kitabı satmayacağını açıklayan ve bu yüzden nerdeyse linç düzeyinde saldırıya uğrayan Nezih Kitapevi'nin yanında yer alıyorum.
Çünkü ajanda "Kaş yapayım derken göz çıkarma"nın tam da örneğini vermiş.
Nezih'in itiraz ettiği sayfa 10 Kasım..
Bir kocaman sayfa.. Sol köşesinde bir yazı var..
"10 Kasım/ Mustafa Kemal Atatürk'ü Anma Günü"
Sağ köşesinde kocaman ve büyük harflerle bir Nefret Suçu.. "ZULÜM." ve bu kelimenin üzerine işeyen bir küçük çocuk vinyeti..
Şimdi bu sayfaya baktığınız zaman aklınıza ne gelir?.
Diyelim simit aldınız. Simitçi bir beyaz kağıtla tutup uzattı. Simiti yerken kağıdı açtınız ve boş bir sayfada bunları gördünüz..
"10 Kasım. Mustafa Kemal Atatürk'ü Anma Günü.. ZULÜM" ve üzerine işeyen bir çocuk resmi.. Gerisi bembeyaz.
Ne düşünürsünüz?. O simiti alan ilk okul çocuğu ne düşünür?.
Günümüzde Atatürk'e saldırmak, sövmek modayken, birbiri ardına köşe yazarları ve sözüm ona tarih profesörleri onun nasıl bir zalim olduğunu anlatırken..
Metis yayınları "Bir kastımız yok. Sol sayfalarda hoş bir şey, sağ sayfalarımızda kötü bir şey yer alıyordu. 10 Kasım'a da bu denk geldi" diyorlar.
Kasıtları olamaz. Olsa, suç zaten.. Atatürk yasası var.
Ama hele günümüzde, Atatürk'e saldırmak ve sövmek modayken, birileri bunun alenen ve resmen ticaretini yaparken, biraz özen göstermek gerekmez miydi, peki?.
Sağ sayfaya iyi, sol sayfaya kötü şey koymak, Allah'ın emri mi?.
23 Nisan'a "Ensest", 29 Ekim'e "Katliam" yazsan güzel olur mu?.
Atatürk'ü aşağılayarak yukarı çıkmaya çalışanların gününde, Nezih Kitapevi'nin bu özensizliğe ortak olmaması, sahiplenmesi alkışa layık.. Ama alkışlaması gerekenlerin sesi çıkmıyor..
Mahalle baskısı.. "Atatürk" dedin mi, sana saldırıyorlar bu defa "Faşist" diye.. Ondan korkuyorlar. "Gık"ları çıkmıyor. Sinmişler, sindirilmişler.
Cehenneme kadar..
Atatürkçü olmak, ona sahiplenmek, onunla gurur duymak, ona özenilmesini istemek faşistlikse eğer, ben faşist olmakla gurur duyarım..

***

Öğrenci sınıfta "Evrim"i sormuş.. Öğretmen de bir iki kelime ile anlatmış..
Vay efendim.. İlkokul programında Evrim yok. Olmayan şeyi anlatan hocaya "Uyarı" cezası..
Bu defa da solcular ve ilericiler ayağa kalktı.. Güldüm içimden..
Yıl 1974.. Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan koalisyonu kurulmuş. Bürokrasi A'dan Z'ye değişiyor.. Ben o yıllarda Cumhuriyet'te televizyon sayfası yapıyorum. Tele Magazin'in Ankara temsilcisiyim. Yani TRT'yi en iyi izleyen gazetecilerin başında geliyorum. Haftada en az iki günüm TRT koridorlarında geçiyor.
Bir gün Yankı'ya geldim, sabah.. M. Ali Ağabey (Kışlalı) odama girdi. "Bil bakalım TRT Genel Müdürü kim oldu" dedi ve ekledi.. "Bin isim say!.."
Bin değil, 10 bin saysam aklıma gelmezdi..
İsmail Cem!.
Türk solunun liderlerinden. İlerici ve devrimci, genç gazeteci. Sağ kolu da Haber Dairesi Başkanı olan Mehmet Barlas..
Cem, hepsi genç, hepsi parlak gençlerden oluşan bir ekip kurdu ve TRT Televizyonu tarihinin en büyük atağını yaptı. İzlenme rekorları kırdı. Diziler, belgeseller, tartışma programları, talk şovlar.. İnsanlar adeta sokağa çıkmaz oldular, öylesi..
"Modern televizyonculuk ve modern habercilik o dönemde başladı" dersem, abartmış olmam.
İşte tam da bu sırada, programa konan, duyurulan ve merakla beklenen bir film, bizzat Cem'in emri ile son dakikada yayından kaldırıldı.
Maymun Davası.. İnherit the Wind!.
Film dünyada yankılar uyandırmış, Türkiye'de de gösterilmiş, ödüller kazanmıştı. Konusu tam da bizdeki olaydı.
Amerika'da, küçük bir kasabada, bir okulda öğretmen Evrim Teorisi'ni anlattığı için dini inançlara karşı çıkmakla suçlanmış ve mahkemeye verilmişti. Dava anında siyasallaşınca, ülkenin en önde gelen politikacıları ve hukukçuları işin içine girmişti. Öğretmeni Gene Kelly oynuyordu. Onu savunan dev hukukçuyu Spencer Tracy.. Tutucuların avukatıysa, Washington'dan koşup gelen William Jennings Bryan'dı. (Frederic March.) Demokrat Parti'nin liberal kanadından, üç defa başkanlık için yarışıp kaybetmiş, sonra Dışişleri Bakanı olmuştu.
Film, genç öğretmenin suçlu bulunması, ama çok küçük bir ceza ile kurtulmasıyla bitiyordu, gerçek hayatta olduğu gibi.
Cem, bu filmi uygun görmedi.
CHP'nin Koalisyon Ortağı MSP'yi darıltmamak için mi, yoksa, CHP'nin halka açılma hamlesi içinde mi bilemem.. Barlas daha iyi bilir, içlerindeydi çünkü. Cem bununla kalmadı.. "İnsanın Yücelişi" diye müthiş bir belgesel dizi yayınlıyordu TRT, BBC yapımı.. Millet nefesi kesilerek izliyordu. Bu dizide bir bölüm, gene Cem'in emri ile atlandı ve yayınlanmadı.. Tahmin ettiniz..
Evrim Teorisi bölümü..
Yani..
Konu Evrim Teorisi olunca, bu ülkede kimsenin kimseye pek diyeceği yok..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA