İş Sanat'ta Baba/Oğul Aşkenaziler'i dinlerken arada Evin'e (İlyasoğlu) rastladım.. Boğaziçi Üniversitesi'nin o sımsıcak kampüsündeki dünya tatlısı Albert Long Hall'ünde her çarşamba müthiş konserler düzenleyen sevgili arkadaşıma.. "Geçen hafta gözlerimiz aradı" dedi.. Haklıydı. Müthiş bir konser vardı. Hem de Cihat Aşkın, Çetin Aydar ve Bülent Evcilli.. Küçük Gece Müzikleri.. "Ayni gece Borusan sezonu açıyordu, Gürer Aykal ve Fazıl Say'la" dedim.. Seçim yapmak zorundaydım.."
"Yarın bizi seçersin artık" dedi. Seçim gene zor.. Akbank Piyano Günleri başlıyor, müthiş bir genç piyanist, Toros Can'la.. Gene Fazıl var, bu defa Maltepe Türkan Saylan salonunu açıyorlar.. Güzelliğe bakar mısınız?. Ayni gece üç müthiş konser.. İşte Avrupa Kültür Merkezi olmak bu..
"Yaşamdan Dakikalar çekimi var. Ne zaman biter bilemem. Ayazağa köyünden Maltepe'ye Fazıl'a yetişmem mümkün değil. Bu yüzden size geliyorum" dedim..
Evin güldü..
"Bizde de dört elle piyano var yarın" dedi.. "Ama biz İş Sanat kadar zengin olmadığımızdan, iki sanatçı bu baba oğul gibi karşılıklı iki piyanoda değil, yan yana oturup tek piyanoda çalacaklar.."
Aşkenaziler, hem de klasik müzik diyince benim favorilerimden Borodin'in Prens İgor'undan Poloveç danslarını da çaldılar. Bu müzik benim üniversite yıllarımda aylarca dünya listelerini sallayan bir pop şarkısı da olmuştu. Stranger in paradise.. Vic Damone söylüyordu, baş rolünü oynadığı Kismet müzikalinde.. Tesadüfe bakar mısınız?. Bir kaç gün evvel, bu defa Tekfen Orkestrası'ndan dinlemiştim Poloveç'i.. Yani İgor'da, Ruslarla savaşa hazırlanan Türklerin dansını.. Bilmem.. İkisi de doyurmadı beni. Bir şey eksik gibi kaldı. Işık.. Renk.. Ruh.. Müzik uzmanı olsam söylerim.. Benimkisi his sadece..
Buna karşılık Muhiddin Dürrüoğlu ve Emre Elivar'ın Mozart'ı (Dört el için piyano sonatı) muhteşemdi. Nasıl coşturdular salonu. Gecenin asıl güzelliği.. Gençler çoğunluktaydı.. Boğaziçi'nin sevgili gençleri..
Dürrüoğlu, Atatürk ve İnönü'nün yolundan, "Üstün Yetenekli Çocuklar" fonundan kazandığımız bir usta.. Kazandığı uluslararası ödüllerin haddi hesabı yok. 1992 yılından beri Belçika Kraliyet Konservatuarı'nda hoca.. Müzik profesörü. Dünya çapında ün yapan CD'leri var.
Ankara Koleji'nden Emre Elivar da kısa zamanda uluslararası şöhreti yakalayanlardan. O da Berlin'de yaşıyor şimdi. Aslında ikisi de tek başlarına gelip resital verecek ustalar.. Ama Evin işte bu.. İki harikayı yan yana oturtup bir başka harikayı dinletiyor bize.. Mozart, bu sonatı hocalıklarını yaptığı Viyanalı iki kızkardeş için yazmış ve onlara adamış. Yani Mozart'ın çapkınlıklarını bilip de aklınıza kötü şey getirmeyin sakın, bizim Ünal gibi..
İşte "Işık, renk, ruh" dediğim şey bu.. Sanatçının eserin içine yerleşmesi, kendi yorumunu katması.. Çalarken yaşaması.. Akademik sınavda gibi, gözünü notadan ayırmadan, kendisini bestecinin yerine koyarcasına çalması değil..
Emre/ Muhiddin dört eli muhteşemdi. Ve ne yazık ki benim dört kulağım yoktu!..
Teşekkürler Evin.. Teşekkürler Boğaziçi!..