Bodrum tatilim boyunca medya gündemini iki şey işgal etti..
Komutanlar krizi ve Fazıl Say'a saldırılar.. Komutanlar krizi, yaratılmış, yapay bir gündemdi. Beni fazla ilgilendirmedi, inanın.. Öteki daha çok kafamı yordu..
"Yahu ne kadar düşmanı varmış, Fazıl'ın" diye düşünmedim değil, en başta.. Ama sebep sadece Fazıl düşmanlığı değil.. Daha düne kadar onun yakın dostları arasında yer alanlar da saldırıyor baktım.. Çözdüm.. Saldırıların yoğunluğu müzikten, Fazıl'ın arabesk üzerine sözlerinden kaynaklanmıyor.
Saldırganların sorunları Fazıl'ın düşünceleri.. Daha doğrusu, sapına kadar Atatürk Cumhuriyetçisi oluşu ve fikirlerini sonuna kadar savunması.. "Ben sanatçıyım işime bakarım" diye piyanosuna kapanma yerine, düşüncelerini her türlü iletişim fırsatını değerlendirerek açıklaması ve Atatürk düşmanlarıyla savaşması..
Atatürk'e sövemeyenler, komplekslerini Fazıl üzerinden tatmin fırsatı buldular ve konuyu uzattıkça uzattılar..
İkinci gurupta, okunmak, adlarını duyurmak için popüler, sevilen isimlere saldırmayı bir taktik olarak kullananlar var. Fazıl onlar için bulunmaz Bursa kumaşı.. Fazıl'a salladın mı, adının o gün televizyonlarda, ertesi gün gazetelerde olacağını biliyorsun ya.. Salla o zaman.. Ne kadar desteksiz atarsan, o kadar başlıklara çıkarsın..
Bunların içinde bir müzik yazarı var.. Bana da her fırsatta saldıranlar arasında olduğu için, adını köşemde anmam. Anarsam, amacına hizmet ederim. Aslında yetenekli biri. Ona buna saldırmasına gerek yok, ama acelesi var galiba.. Geçmişte fevkalade yetenekli biri, acilen şöhret olmaya karar verince yakın arkadaşı Genel Yayın Müdürüne gidip "Ben hızla adımı duyurmak istiyorum. Bu yüzden Hıncal'a, Tanju'ya be Rıdvan'a saldıracağım" diye izin istemişti, bilirim. Onun da adı lazım değil.. Geçerli taktiktir bizim meslekte, sevilenlere, popüler olanlara sövmek..
Diyor ki..
"Fazıl Say, klasik müzik sanatçısı değil, klasik müziğin popçusudur. O da, dinlensin, popüler olsun diye müzik yapıyor ve bu sayede yurtdışında bu kadar ilgi görüyor."
Bakar mısınız?.. Bütün dünyanın tanıdığı, sevdiği, en ünlü dünya eleştirmenlerinin övgüyle söz ettiği Fazıl'ı küçümsemeye bakar mısınız?.. Fazıl'ı küçümsediği oranda kendisi büyüyecek ya hazretin..
Sırf Fazıl'ın arkadaşıyız diye yaşayan en büyük şef Zubin Mehta'nın bana, Nebil'e ve Haşo'ya gösterdiği itibarı unutmadım.. Ve de Fazıl için söylediklerini.. Sahnede onu nasıl dinlediğini..
Yani, Fazıl'ın sanat değerini savunmak bile aptallık olur ya.. Neyse..
Lafa bakar mısınız?.. Hem de bir müzik eleştirmeninin lafına..
"Fazıl Say dinlensin diye müzik yapıyor.."
Yani.. Müzik ikiye ayrılır.. Dinlensin diye yapılan müzik. Dinlenmesin diye yapılan müzik. Fazıl Say klasikçi değil, çünkü dinlensin diye müzik yapıyor.. Oysa Bach, Beethoven, Mozart, Strauss, Brahms, dinlenmesin diye müzik yaptılar..
Yuh!.. Yani hem de nasıl yürekten, ciğerden, damardan Yuh!..
Seyredilsin diye çekilen film.. Okunsun diye yazılan kitap.. Bakılsın diye yapılan resim.. Bunlar suç.
Dinlenmesin, bakılmasın, okunmasın, seyredilmesin diye yaptın mı, sanat!..
İşte "Eleştirmen kafası" dediğim bu..
Fazıl Say, Ay Işığı Sonatını Anadolu halkına, Veysel'i, Anadolu Türkülerini Japonya'dan, Almanya, Arjantin'e kadar dünyaya, hem de kendi kahraman çocukları Gershwin'i Amerikalılara dinleten bir dehadır.. Deha.. Tamam mı?.
Ve de yürekli bir vatansever olarak, ülkesi ve insanları için düşüncelerini de cesaretle açıklayan bir uygar insandır.
Fikirlerini, beğenir, beğenmezsiniz.. Üslubuna takılır, takılmazsınız.. Fikirlerini açıklayan insan tartışmaya açıktır. Tartışırsınız..
Ama tartışırken Fazıl'ın Türkiye ve Türk adını dünyaya alkışlatan bir büyük sanatçı olduğunu bilerek.. Sanatçı öfkesine büyük bir hoşgörüyle bakarak.. Dehasına saygıyı asla bırakmadan..
Bu ülkenin her mahallesinde Allah'ın günü Fazıllar yetişmiyor.. Dünyada kaç Fazıl var, günümüzde.. Birini bize verdiği için Allah'a teşekkür edelim, Fazıl'a sövmeden önce..