Antalya uçağından indim, doğru stüdyo.. Yaşamdan Dakikalar çekimi var..
Bitti.. Yasemin tepemde bitti.. "Akşam Süreyya'ya gidiyorsunuz. Baleye.."
Çare yok.. İstikamet Kadıköy..
Dört Duvar, bir dans tiyatrosu..
Erdal Uğurlu, Mozart'ın Requiem'i eşliğinde, kendi yazdığı metni sahneye koymuş..
İşgale uğrayan bir ülkede, kral, sevgilisi, üç kızı ve halk mahkûm. İşgalci askerler ve sorgucular, işkence, tecavüz dahil herşeyi yapıyor...
Düşünce, hele günümüz için çok iyi.. Ne var ki uygulamada başarı ayni ölçüde değil..
Bir defa müzik olarak Requiem'e bağlı kalınması yanlış.. Bir ölüm ağıtının yavaşlığı ve duraganlığı içinde tüm danslar baştan sona bir yavaş çekim gibi sunuluyor ve bir süre sonra bıktırıyor.. Oyun giderek, bitmeyen tekrarlara dönüşüyor..
Şimdi generalleri baştan çıkarmak için bir nevi Salome/ Yedi Tül Dansı yapan fahişe, ağır aksak bayıltır mı, yoksa müthiş bir tempo ile çıldırtır mı?.
Bütün anlatılanlar ve bütün gördüklerimiz için 15 dakika yeterdi. 1.5 saat sürdü..
Bu süre içinde başroldeki Selçuk Borak dahil, aklımda kalan bir dansçı ve dans yok..
Finaldeki alkışların cılızlığı Erdal'a gerçeği ifade etmiştir sanırım..
Kadıköy'de müthiş bir seyirci var çünkü.. Yakından izleyen, salonlar dolduran ve beğenisini esirgemeyen..
Dört Duvar, baştan sona elden geçmeli.. Seneye gene sahnelenecekse tabii..