Geçen gün Galatasaray Üniversitesi kantininde geçirdiğim harika öğleyi anlattım..
Neden harika?..
Ben kantinciyim de ondan..
Benim için Üniversite öğrenciliği Kantin'dir. Mekteb-i Mülkiye tarihinde bir tek derse girmeyen, ama her ama her okul günü ve saati mutlak kantindeki yerini alan bir öğrenci daha var mıdır acaba?..
Okulun sınavını kazandık, başlayacağız, sevgili kuzen Ahmet'le (Kışlalı). Bize dediler ki, "Bu okulda gelenekler vardır. Sabah erken gelip yer kapma kavgası yoktur.."
Komşu Hukuk'ta sabah beşte altıda okula gelirdi arkadaşlar, sınıfa girebilmek, hocanın sesini duyacak bir yerde oturmak için.. Mekteb-i Mülkiye'de, okulun açıldığı gün, ilk ders nereye oturduysan, o yer artık yıl sonuna kadar senin olurdu. Her sene ilk gün erkenden kalkıp yollara düşerdik Ahmet'le.. Sınıfa ilk girer, en ön, en ortaya otururduk.. Ve benim yerim bütün sene boş dururdu artık, çünkü benim için okul "Kantin" demekti. Peki o yeri niye kapardım.. Bilmem..
Peki "Devam" işi..
O zaman yoklama rastgele yapılırdı. Dekanın ya da hocanın istediği saatlerde.. Sene içinde 55 yoklamada olmadın mı sınıfta kalırdın. Ama sene boyu 55 yoklama yapıldığı vaki değildi.
Fakülteyi bitirdikten sonra, askere gidene kadar kantin seferlerim devam etti..
Hayatımın en güzel, en renkli, en keyifli günleriydi.. Beklentin yok. Senden bir şeyler bekleyen yok. Sorumlulukların yok..Diplomanı aldın mı, hayat tüm ağırlığı ile karşında..
* * *
Üniversitelere davet ediliyorum, sohbet için. Bir sahneye oturtuyorlar. Araya mesafe, araya mikrofon giriyor.. Benim tercihim Kantin.. Bir kantin masası etrafında toplanıp, sohbet etmek.. Daha küçük, ama daha samimi..