Bilim der ki..
Doğaya karşı duracak güç henüz yoktur. Doğrudur. Dünyanın en ileri ülkeleri bile, deprem, sel, kasırga gibi doğal felaketlere boyun eğerler..
İnanç der ki..
Hayır ve şer Allah'tandır.. Doğrudur..
O zaman, doğaya ve kadere boyun eğip onca insanın ölümüne razı mı olmalıyız?.
"Doğa ve kader" deyince akan sular durmalı ve sorumlu mevkide olan herkes temize mi çıkmalıdır?.
Herkesin aklına gelen sorular var..
"Daha dün dağ başında, kimseye zararı dokunmayan ve kimseye engel olmayan, ihtiyaç da bulunmayan bir arazideki okulu, okulların açılmasına 15 gün kala paldır küldür, Cuma günü 16.58 de tebliğ edip, Pazar sabahı güneş doğarken yıkmayı bilenler, dere yatağına inşaat izni nasıl verdiler?.. İzinsiz yapıları niçin yıkmadılar?."
O dere 15 yıl önce taşıp, neler yapacağını göstermiş ve uyarmışken üstelik?.
Cevap?.
15 yıl önceki baskında oradaki Sabah'ı seller götürmüş, karşıdaki Hürriyet ve Milliyet olayı yerinden izlemişti..
Sabah taşındı. Hürriyet, Milliyet hâlâ orda.. Ordaki gelişmeyi her gün görüyorlar.. Biri yazdı mı "Ne oluyor" diye?. Baskına uğrayan biz, işin peşini kovaladık mı?.
Cevap?..
Bilim, nasıl bir yağmurun geleceğini önceden haber verdi. O yağmurun bir gün evvel Silivri'de, Saray'da neler yaptığını herkes gördü.. Peki İstanbul'da hangi önlem alındı?.
Cevap?..
Bazı yapılar boşaltılamaz, bazı yollar kapatılamaz, ani gelecek sel için, helikopterinden, kara ve su araçlarına, büyük bir güç, hemen kurtarma işlemlerine girmek üzere hazır bulundurulamaz mıydı?.
Cevap?..
Hayır..
Bu soruların yanıtı "Doğa ve Kader" olamaz..
Olursa, biz daha çok pisi pisine ölmeye devam ederiz!..
Sırça Köşk'te oturup, hesap sorma yerine fetva veren yalakalar dahil!..