Bugün yazarlık değil, çevirmenlik yapacağım.. Bizde gösterildiği zaman "Bugüne dek gördüğüm en güzel Türk filmi" diye yazdığım Mutluluk, Amerika'da vizyona girdi.
Amerika'da yerel yayıncılık vardır. Ülke çapında dağılan ve satılan gazeteler çok ama çok azdır. New York Times, sadece ülke değil, dünya çapında, basılan ve yayılan en önemli Amerikan gazetesidir. Dünyanın en ünlü, en saygın gazetesi olarak kabul edilir.
İşte bu New York Times, Mutluluk filmini ünlü eleştirmeni Stephen Holden'in kaleminden okurlarına tanıttı. Şimdi sizlere bu yazının çevirisini sunacağım.
İki sebeple..
Birincisi.. Dünya sinemasının merkezi Amerika, bir Türk filmini nasıl karşıladı, merak edersiniz..
İki, dünyanın en ciddi ve en saygın gazetesinde bir film eleştirisi nasıl yazılır, onu da görün istedim..
Özellikle de "Kerametleri kendilerinden menkul, okuduklarını kendilerinden başka kimsenin anlamadığı bizim genç eleştirmenler öğrensinler" dedim.
"Türkiye'de, Bir Tecavüz Olayının Ardından Kültür ve Cinsler Savaşı" başlıklı yazı aynen şöyle..
***
Mutluluk filminin açılış sahnelerinde, tecavüz kurbanı genç Meryem'e, ters bakışlı üvey annesinin, aile namusuna sürdüğü lekeyi temizlemesi için bir ip uzattığını ve kendisini asmasını istediğini görürüz.
Bu sahne bize, bir gerçek olaydan yola çıkarak çekilen "Süreyya M.'yi Taşlamak" adlı İran filminin bir versiyonunu izleyeceğimizi zannettirir. Ama ne güzel ki, öyle değil..
Zülfü Livaneli'nin 2002'de yazdığı öyküden uyarlanan film, modern Türkiye'de biri eski, biri çağdaş iki kültürün çatışmasını anlatır. Abdullah Oğuz'un yapıp yönettiği Mutluluk, Mirsad Heroviç'in büyüleyici sinematografisi ve Livaneli'nin mistik müziği, romanın sımsıcak ve şiirsel diliyle uyuşuyor. İstanbul'un etrafındaki suların doğal güzelliği nefes kesici. Meryem'in kendinden geçmiş ve tecavüze uğramış vücudunun bir çoban tarafından bulunduğu Anadolu köyünden hareket eden film, birden parlak renklerle dolu bir palete dönüşüyor.
Filmde Meryem'in kendi vücudunun uyanışına odaklanması, romandan da öte.. İpi boynuna yerleştiren Meryem (Özgü Namal), geleneklerin emrettiği şekilde kendisini öldürmeyi kabul etmez ve ilmeği çıkarır. İntiharı emreden kırsal bölgenin ağası, amcası Ali Rıza (Mustafa Avkıran) Meryem'i öldürmesi için oğlu Cemal'in (Murat Han) askerden dönmesini bekler. Cemal'e verilen talimat, Meryem'i evlenme bahanesi ile İstanbul'daki kuzenlerine götürürken yolda yok etmektir.
Genç askerin namusunu yitirmiş kıza duyduğu sempati hissi, geleneksel inançlarıyla çatışır. Onu bir fahişe gibi görür. Her fırsatta aşağılar, tokatlar.
Bir sahnede, erotik rüyasında gördü diye Meryem'e "Şeytan" diye bağırır. Bir yandan da kızı müşfik bir koruma altına alır.
Kızı öldürmeyi İstanbul'da kardeşi Yakup'u (Erol Babaoğlu) ziyarete kadar erteler. Yakup, kabullenemediği gelenekler yüzünden köyü terk etmiştir. Cemal hâlâ kendisine verilen emre uyma zorunluluğu duymaktadır. Meryem'i bir köprüye götürür ve kendisini nasıl suya atacağını gösterir. Ama son anda kızı kucaklar ve kenara çeker. İki kuzen artık, geçmişlerinden kurtulmaya çalışan iki dost, iki kaçaktır.
Uzak bir kıyıdaki balık çiftliğinde, daha sonra da İrfan'ın (Talat Bulut) teknesinde iş bulurlar. Talat, ak saçlı, hoş tavırlı bir profesördür. Amerika'da okumuş, varlıklı bir kadınla mutsuz evliliğini İstanbul'da bırakıp denize sığınmıştır.
Kültür savaşının en çarpıcı sahnelerinden birinde İrfan, Cemal'e sofra kurmayı ve servis yapmayı öğretmek ister. Cemal "Bunlar kadın işi" diye karşı çıkar. İrfan geminin kaptanı olarak otoritenin kendisinde olduğunu açıklar ve "Benim gemimde erkek işi, kadın işi ayrımı yoktur" der.
Cemal, İrfan'ın Meryem'e babaca ilgisini de, arzulamak olarak yorumlar Bir defasında Meryem ve İrfan motorla kıyılara bakmağa giderler. Dönüşlerinde Cemal, İrfan'la kavga eder.. Oysa İrfan'ın tek rüyası, yarınları düşünmeden sakin yaşamaktır.
Meryem ve Cemal yavaş yavaş kozmopolit dünyayı tanımaya başlarlar. Bikinili kadınları görürler. Meryem, Cemal'in egemen tavırlarına kızmaya başlar. Ama geleneksel yaşam tarzını öldürmek kolay değildir. Cemal'in alıştığı aşırı maço tavrı onu zaman zaman düşüncesizce ve sert hareket etmeye zorlar. Film onun maço tavrını anlatan askeri ünvanı "Komando" ile dalga geçerek ilerler.
İki erkeğin gemideki karşılıklı tavırları ve çekişmeleri Roman Polanski'nin "Sudaki Bıçak" filmini çağrıştırır. Ama bu filmin küçük bir unsuru. Mutluluk, Bay Han, Bay Bulut ve de özellikle Bayan Namal'ın çok iyi oyunlarıyla Türklerin ulusal kimliğini dolaylı olarak anlatan bir film.
Bay Oğuz, Kubilay Tuncer ve Elif Ayan'ın yazdığı senaryo, tecavüzcünün kimliğinin başlarda öğrenildiği, sonun oldukça gevşek bırakıldığı romanın aksine, gerçeğin çarpıcı bir Hollywood finali ile sonda ortaya çıktığı bir "Heyecan" filmi ortaya çıkarmış.
Özetle, Mutluluk tutarlı, dikkat çekici ve görüntüsel olarak Modern Türk Sinemasının bir dönüm noktası, kilometre taşı olarak dim dik duruyor.
***
New York Times, filme 5 üzerinden 4.5 yıldız vermiş.. İnternet Movie Database'in (En büyük sinema sitesi) notu ise 10 üzerinden 8.1!..