Ahmet Tevfik Küflü, benim ilk kitap patronum.. Sarı Kırmızılı Kaşkol'u 1986'da o basmıştı, Bilgi Yayınlarında.. Son kitabım Pazar Neşesi'nin altında gene onun imzası var. Kitaba bir ön söz yazıp bana yollamıştı, bir süre önce.. Kitap için uzundu. Kısaltmış.. Ama hoş yazısını size nakletmeden edemedim..
"Hıncal'ı tanıdığımda o 15 yaşındaydı. Bense 26.." diye başlamış söze ve önce kendisini ve tanışmamızı anlatmış.. O güzel günleri..
"Babam, Cumhuriyet döneminin 30-40 tüccarından biriydi. Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk iş adamları: Vehbi Koç, Fuat Börekçi, Nuh Eskiyapan (Nuh Çimento, Nuh Makarnaları), M. Nedim İrengün (Garanti Bankası'nın kurucularından).. Biz Söğüt'lüyüz. Yani Osmanlı İmparatorluğu'nun kurulduğu beldeden.
Babam Cemal Küflü, 1955 sonunda bana dedi ki: 'Tüccarın oğlu tüccar olur. Gazeteciliği bırakacaksın.' 1946'dan beri gazeteciyim. Muhabirlik, gece sekreterliği, yazı işleri müdürlüğü yaptım. Mesleğimin zirvesindeyim. Bugün yaşlanmış başyazar, gazeteci, köşe yazarlarının kıdemlisiyim.
Daha önce ailece felaket bir sandal kazası geçirmiştik; milli sağaçık futbolcu İsfendiyar'ın gencecik karısıyla (Bize emanet edip Baba Gündüz'le maça gittiği günler) annemi, yengemi ve kız kardeşimi kaybetmiştik Küçükyalı'da. Babam işi gücü bırakmış, dünyaya küsmüştü. 'Gazeteciliği bırakacaksın' emrine 'Başüstüne'den başka bir cevap olamazdı. Biz hem Osmanlı hem Mustafa Kemal terbiyesi görmüştük. Babam helva, lokum, şeker imalatçısıydı; fakat benim ticaret alanıma karışmadı. Ben de büyük tutkum olan kitap yüzünden kitapçı dükkı açtım. Yıl 1956 başı. Kitabevinde ilk severek tanıştığım Hıncal Uluç'un babasıydı. Askerdi.. Her sabah Genel Kurmay'daki işine giderken ve akşam dönerken uğrardı; kitap konuşur, kitap seçerdik. İşte o sıralar oğlu Hıncal'ı da tanıdım. Babası gibi onunla da seviştik, belki özleştik. Çok iyi bir okur, çok iyi bir dinleyici idi; kavrayan bir kültürü ve bunu yeşertebilen bir zekı vardı. Kötüleri iyileri ayıklıyor, sevdiğini seviyor ve doğruları korkunç bir beceriyle özümsüyordu. Ve yutarak okuyordu. Çok iyi bir gazeteci oldu, çok iyi bir yazar oldu."
Sonra, "Altmış yıl sonra tekrar yazmaya mı başlasam acaba.. Ortada dolanan bin köşe yazarı ve uzaktan kumandayla gazete yönetenleri gördükten sonra.. Üstelik bunlar, 15 bin, 20 bin, 50 bin gibi paralar alırken ve sonsuz imkı varken" diyor Ahmet Ağabey ve bir küçük örnekleme yapıyor.
"Bir antrenör, sadece kendi futbolcularını değil karşı takımı da en ince yanına kadar bilecek. Rakip futbolcuların hangi yönlerinin kuvvetli, nerelerinin zayıf olduğunun farkında olacak.
İşte ders gibi bir anı..
Galatasaray Barcelona'yla deplasmanda oynuyor ve devreyi 2-0 önde kapatıyor. Bir mucize... İkinci devrede bir değişiklik yapan Barcelona 45 dakikadır yedek kulübesinde oturan Overmars'ı oyuna alıyor. Adamın özelliklerini Ankara'da oturan ben biliyorum, bizim antrenör bilmiyor. Ayağına çok çabuk Overmars 18 içine çok iyi asist yapıyor. Yedi derin pasla, o zaman 19 yaşında olan Saviola'yı yedi pozisyona sokuyor.. Saviola, beceriksizliğinden beşini kaçırıyor, ikisini atıyor ve maç 2-2 bitiyor. Oysa bizde ayağı çabuk Arif var. Ona dese ki 'Oğlum, senden bu adamı, kırmızı kart görmeden oynatmamanı istiyorum. Bana yeter." Manav, kamyondan atılan kavunun ne olduğunu, avucunun içine düştüğünde bilir. Ballı olanı ayrı bölüme, kelek olanı ayrı bölüme, orta şekerli olanı ayrı bölüme kor ve satışını ona göre yapar. Milyarlar alıp futbolcu tezgına alıcı olarak düşenler, aradıkları futbolcunun geçmişini, yaşantısını bilecek; hele futbolunu iyiden iyiye bilecek; sahada gördüğü zaman topla ilişkisini, alışkanlığını bilecek..
Yoksa Beckham, M. United'dan 75 milyon dolara satılıp, yerine küçük bir paraya alınan Rooney, bugün İngiltere Milli Takımının değişmez adamı olamazdı. Yalıkavağı'ndan birkaç bin liraya alınan Serkan, Gençlerbirliği'nde bir yıl oynayıp 5 milyon dolara Fener'e satılamaz, Milli Takım'a giremez, şimdi de Trabzon'da top koşturamazdı.
Fener antrenörü Aragones veya Galatasaraylı Skibbe bugünün insanı değiller. Sen bunları alırken elbet biliyor olacaksın. Yoksa şimdi şikayet etme hakkın yok.. Kör müsün, futbol kültürün mü yok?.. Futboldan, antrenörden anlamıyorsan ne işin var ki futbolu yönetiyorsun?.. Arkandan iten mi var?.."
Ne dersiniz?.. Ahmet Ağabey dönsün mü gazeteciliğe?..