Hep böyle oluyor.. Ne zaman bir şehre hevesle gitsem, sonuç hayal kırıklığı..
Madrid!.. Yahya Kemal'in "Üç defa kırmızı" Endülüs'ü nasıl heyecan yaratıyordu bende.. Gittim, hem de en gençlik yıllarımda..
"Bu muymuş?.."
Rio!.. Hem de tam festival zamanı gittim. Bir hafta.. Hayatımın en kötü bir haftası.. "Bir daha adımımı atmam" diye yemin ettim, dönüş uçağına binerken..
Kudüs'ü nasıl heyecanla bekliyordum.. Beklememin sebebi de Ercan.. Ercan Arıklı..
Mısır'dan, o beni büyüleyen Luxor'dan yeni dönmüşüm.. İkinci kez.. Nasıl heyecanla anlatıyorum..
"Kudüs mü güzel, Luxor mu" dedi, Ercan.. "Kudüs'ü görmedim ki" dedim..
"Neee" diye ayağa fırladı.. "Senin gibi, görmeye, tarihe meraklı bir adam Kudüs'ü nasıl görmez.. Müthiş bir yer orası.. Kudüs'ü görmeden ölürsen yazık olur.."
Sevgili Ercan'ın vasiyeti oldu bana adeta Kudüs.. Oldu da bir türlü denk getiremiyorum. Kaç kez planladım, son anda aksadı..
Fazıl "Ekim sonu konserlerim var İsrail'de" deyince, hele Nebil'le Haşo'nun da geleceğini öğrenince, "İki elim kanda olsa ordayım" dedim.. Dediğimi de yaptım bu defa..
Gittik..
İki gün iki gece.. Program belli.. İlk gün Kudüs.. Akşam, Türkiye Büyükelçiliği Rezidansı'nda 29 Ekim, Cumhuriyet Kutlaması..
İkinci gün.. Tel Aviv ve gece Fazıl'ın konseri..
Sabah Fazıl geldi aldı bizi otelden.. Tel Aviv Flarmoni'nin Fazıl'a tahsis ettiği bir minibüs.. Filarmoni'niye 40 yıldır hizmet eden ve bizi uğurladığı gün emekli olan şöför Yosi.. Fevkalade İngilizce konuşuyor ve fevkalade biliyor. Birinci sınıf tur rehberi..
Düştük yola..
Bre aman.. Bu nasıl İsrail'dir.. Susuz çöl değil mi bildiğimiz.. Hani bizden su satın almaya kalkan.. Deniz suyundan su üreten..
Şakır şakır yağmur dinmiyor.. Tel Aviv'in dışı yemyeşil orman.. Git git yeşil bitmiyor..
İnsan eli ve azmiyle neler yapılıyor.. Bu güzeli..
Bir de ayıbı var.. Kudüs'e yaklaşırken başladı.. Bir duvar.. İki metre yüksekliğinde.. Kalınlığı da bir karış değil.. İçerde binalar var.. Oto yol kenarlarında böyle duvarlar vardır, gürültüyü önlemek için. Öyle sandım önce.. Yosi anlattı.. Meğer bu Müslüman Ramallah'ı ayıran duvarmış.. Hani Utanç Duvarı dedikleri.. Ora da İsrail ama, içerdeki halk Müslüman.. Yani potansiyel terörist. Yap duvarı o zaman.. Sur değil, o içeri girmeyi önler. Bu duvar.. Dışarı çıkana engel olacak..
Yahu bu duvar insanı önler mi?.. Komik!.. Hayvanı durdurur ancak.. Yoksa amaç o mu?.. Simgesel yani?..
Sonunda Kudüs'e geldik.. Eski Kudüs bizim eski İstanbul gibi.. Sadece surları hâlâ çepe çevre duruyor. İçine de araba girmiyor.. Yeni, nispeten modern binalarla dolu Kudüs'ten geçip eski Kudüs'ün bilmem kaç kapısından birinin önüne geldik.. Aslanlı Kapı'ymış.. Yosi "Buradan itibaren yürüyeceksiniz" dedi.. Ben sizi, turunuz bitince, aşağıdaki kapıda beklerim.."
Bir güvenlikten geçip Kudüs'e girdik.. Girerken yağmur kesilmez mi?.. Allah yüzümüze gülüyor. Dönüş için arabaya binene dek yağmadı. Yosi gaza bastı, gene şakır şakır..
Kudüs'ün eski bölümü tümüyle bir turistik çarşıya dönüşmüş.. Devasa bir kapalı çarşı ama, leş.. Hepsi birbirinin ayni şeyleri satan yüzlerce, belki binlerce dükkân.. İçerde sizi kazıklamak üzere bekleyen esnaf.. Örnek..
Bir tahta oyuncak gördüm.. "Yahu Sunay'a alsam mı" diye bakmak için elime aldım.. "200 Euro" dedi.. Güldüm.. Bıraktım, yürüdüm.. 10 saniye içinde 20 dolara indi.. 200 Euro nerde, 20 dolar nerde?.."
Aslında mal iki dolar da etmez.. Çünkü Çin malı.. Kudüs Kapalı Çarşısı, bizim Ortaköy'e dönmüş.. Ayfer Başkan'ın el sanatları için ayırdığı tezgâhlarda şimdi döküntü Çin malları satılıyor ya.. Durum aynen.. Kötü mal, iyi malı kovmuş..
Ara ara kafeler ve restoranlar var.. Leş gibi kokuyor.. Oturulacak gibi değil. Yerler Arnavut kaldırımı.. Eğri büğrü, kargacık burgacık. Bir de yokuş.. Yürümek bela..
Gide gide, nihayet Ağlama Duvarı'nın oraya geldik.. Kudüs'ün en ünlü yeri.. Orda da bir güvenlik kontrolü var.. Geçerken içerde başıma geleceği tahmin etmeme imkan yoktu.. Nasıl olsun ki.. En olmaz şey oldu..
Yarın!..