Nazlı Ilıcak'ı severim. Onunla ayni gazetede yazdığım için de keyifliyim.. Fikirlerimiz taban tabana zıttır. Ama benim sevgilerim içinde fikirler fazla yer işgal etmez.. Herkes istediği gibi düşünür. Düşünmeli.. Benim için mesele söylediklerinde ne derece samimi olduğu.. İçtenliği severim ben. İçten pazarlıklı olmayı değil. Hesaplar, hele de kişisel hesaplar, menfaatler içinde konuşup yazanlardan da hiç hoşlanmam.. Benimle ayni şeyi söyleseler de..
Nazlı Hanım yürekten, içten demokrattır. Nabza göre şerbet veren, menfaati nerdeyse ona göre yazan değil.. Bugün 12 Eylül'e sövenlerin, esas duruşta alkış tuttukları günlerde Evren'e kafa tutan, birinci sayfadan o müthiş "Evrenspor" yazısını yazmaya cesaret eden kadındır, gazetesinin kapatılması, mahkemelere düşmesi pahasına..
İşte bu sebeple biraz da, "Olmadı, yakışmadı Nazlı Hanım" diyorum.. "Sen de mi" dememek için..
Dün sabah yazısını okurken dondum kaldım..
YouTube'a düşen telefon konuşmalarından ikisini nakletmiş. "Bu ne demek" diye..
Bugünün digital teknikleri içinde herhangi bir konuşmayı nasıl değiştirmek, sesi nasıl benzetmek mümkün, Nazlı Hanım bilmez mi?.. Her türlü sahtekârlığa açık bir ses kaydını ciddiye alıp, çok saygın bir sivil ve bir askerin başına işler açılmasını istemek midir, bir demokrat yazarın işi.. Yoksa, bir anayasal hakkın nasıl olup da çiğnendiği üzerinde gürlemek ve hatta Meclis düzeyinde soruşturma açılmasını istemek mi?..
Bu ülkede telefon güvenliği yok. Bu ülkede anayasa teminatı altında bulunan haberleşme özgürlüğü ayaklar altında..
Bu telefonları kim dinliyor?.. Medyaya kim sızdırıyor?..
Bir demokrat bunu mu sorar, sormalı önce, yoksa şüpheli ve üzerinde henüz yasal hiçbir işlem yapılmamış içeriği mi?..
Yasa dışı, hak dışı, hukuk dışı, insanlık dışı şüpheli bir delile dayanarak genç bir Amiralin tasfiyesini istemek, nasıl demokrat olmaktır?.
Nazlı Hanım elinde bayrakla sokağa düşmeliydi hatta, "Bu rezillik nedir?.. Kim dinletiyor telefonlarımızı" diye..
Durum ciddi, durum vahimdir..
Devletin polisi mi yapıyor bunu, savcılardan izinsiz, gizli.. Onlar mı sızdırıyor?.. Felaket o zaman..
Derin devlet diye bir şehir efsanesi var. Bitmez tükenmez söylenti.. Onlar dinleyip dinleyip yayıyormuş, ülkeyi karıştırmak, kaosa sürüklemek için. Düşünmesi bile facia..
Fethullah Gülen'in ülkeyi ele geçirmeye kararlı cemaati önce haberleşme ağını ele geçirmiş. Herkesi dinliyor, hoşlanmadıklarını yayınlayıp sıfırlıyor, gözden düşürüyor, hatta mahkûm ettiriyormuş.. Şuyuu vukuundan beter, korkunç..
Söylenti üstüne söylenti.. Senaryo üstüne senaryo..
Sadece rejimin değil, cumhuriyetin de sonu olabilecek korkunç bir tezgah çalışıyor. Herkesin, ama herkesin telefonu tehlikede.. Herkes dinleniyor ve kaydediliyor.. Seçilenler medyaya sızdırılıyor. Bir ülke daha nasıl çökertilir, bir rejim?..
Nazlı Ilıcak buna savaş açacağına, o iğrenç tezgâhı kuranların tuzağına düşüp, bir saygın profesörü ve bir genç Amirali teşhir ediyor, hedef gösteriyor, cezalandırılmalarını istiyor..
İşte ben de buna inanamıyorum..
Demokratlar içinde en güvendiğim, en saydığım Nazlı Hanım bu olduysa, sonunda, ötesini varın hesaplayın artık ve hadi bu ülkenin geleceğinden umutlu olun..