"Siz olmasaydınız bu kitap olmazdı. Her şey için teşekkür ederim. Sizi çok seviyorum.. Ayşe" yazıyordu kitabın ilk sayfasında..
Ayşe bizim Ayşe.. Benim Ayşem.. Ayşe Özyılmazel..
Gencecik bir köşe yazarı..
Bu mesleğin üniversitesini okumuş..
Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu.. Bir yazısına tesadüfen rastladım, elinde..
"Başkaları varsa hemen getir" dedim. Getirdi.. Birbirinden güzel yazılardı onlar.. Deli dolu bir genç kızın, deli dolu yaşamını, izlenimlerini anlattığı, deli dolu yazılar..
Gazetenin editörlerine verdim.. Aylarca bekledim. Ses çıkmadı.. Belli.. Okumamışlardı bile..
Onun üzerine kendi köşeme koymaya başladım, haftada bir.. Dinç Bey fark etti..
"Köşe verelim bu kıza, harika" dedi.. Verdiler..
Yani bu kitap, Ayşe, Ayşe olmasaydı, olmazdı.. Ben sadece aracılık ettim. Kapıyı araladım belki sadece.. İçeri giren, içerde kalan o oldu..
Okyanus Yayınevi de farkına vardı Ayşe'nin ve yazılarını kitaplaştırdı "sana bi'şey olmasın" başlığı altında..
..ve Ayşe geçen hafta TÜYAP'ta sevgi ve ilgi dolu bir kalabalığa kitaplarını imzaladı..
İki haftadır dikkat ediyor musunuz?.. Ayşe yeni bir işe başladı.. Cumartesi ekinde, kocaman röportajlar yazıyor.. Hayır.. O eksik olası soru cevaplar değil.. Yazarlık gücü gerektiren, yetenek gerektiren, izlenimcilik, mizah duyusu gerektiren en zor gazetecilik türüdür röportajcılık ve günümüzde bu tür tükenmektedir..
Ayşe'yi hep buna teşvik ettim.. "Soru cevap ucuzluğunu bırak" dedim.. "Editörler böyle istiyor" dedi.. "Sen yaz, koymazlarsa bana getir, köşemde yayınlarım gene" dedim..
Baktım başlamışlar.. Ayşe daha işin başında, ama işte buraya yazıyorum.. Altı aya kalmaz, bu ülkenin en çok okunan röportaj yazarı olur, ölmekte olan türü de diriltir..
Yazılarını hem de nasıl keyifle okuduğum ikinci yeni ve genç yazarımız Özay Şendir.. Günaydın'daki köşesinde her telden yazıyor ve de enfes yazıyor.. Akıcı bir Türkçe.. Nefis bir mizah.. Dikkatle seçilmiş konular ve hepsinden önemlisi.. Çağdaş köşe yazarlığında artık habercilik de var.. Özay'ın yazılarında haber var..
Bayramdaki bir yazısını ayırmıştım, kesip. Ben Fatih'in yerinde olsam, gazetenin manşetine alırdım..
Burgaz adasında iki ambülans teknesi var.. Ada burası.. Acil durum.. memat meselesi, Allah göstermesin..
Özay tespit etmiş ki, iki tekne de ayni anda bakıma alınmış..
Bu kadar insanlık dışı bir vurdumduymazlık olabilir mi?..
Türkiye'de oluyor.. Bizde insana, insan canına verilen değeri, en can alıcı noktada yakalamış Özay..
Beklerdim ki, Sabah muhabirleri, bu dehşeti, bu korkunç olayı, Özay'ın sütunlarından alsınlar, habere taşısınlar.. Peşini bırakmasınlar ve bu aldırışsızlık göstergesinin sorumlularını teşhir edip, hesap sorsunlar..
Ama aldıran olmadı ne yazık ki..
Medya aldırışsız olunca, adamlar niye aldırsın ki..
Özay'ı önce bu gazetede çalışanlar okumalı.. Her köşesinden bir manşet çıkabilir..
Aramıza hoş geldin, genç kardeşim..