Dünya çapında bir sporcumuz var.. Spor tarihimizde ilk kez Olimpiyat ve ardından Dünya Şampiyonası'nda final yarıştı. Devleri geride bıraktı.. Tuğba Karademir .. Artistik Patinaj.. Bir de Alper Uçar var.. O da erkeklerde.. Ama ikisi de, bu dünyanın en pahalı sporunda, kendi çabaları ile yarışıyorlar. Arkalarında ne devlet var, ne özel teşebbüs, ne de medya..
Geçen hafta hafif bir dokundum.. Sine Büyüka'dan uzun bir mektup geldi.. Evet, Şansal'ın kızı.. Bu sporu çok seviyor ve yakından izliyor. Calgary'ye, dünya şampiyonasına da gitmiş. "Yazdıklarım aramızda kalsın ne olur" diyor.. Federasyon kızar da, Tuğba'nın başına iş açılır diye..
Tuğba'nın başına iş açanın başına dünyayı geçiririm. Hadlerine mi düşmüş.. Dünya çapında bir sporcuyu hasbel kader yakalamışız.. Sırtımızda taşıyacağımıza, kızıp köstek olacağız ha.. Yoo.. Öyle kolay değil.. Medya bu spordan habersiz, ama haberdar olanlar var, izleyenler var. Sen hiç merak etme, Sine..
Bu mektubun önemli bölümlerini aynen yayınlıyorum ki, M. Ali Şahin okusun.. M. Ali Şahin spordan sorumlu devlet bakanı.. Ayni zamanda Başbakan yardımcısı.. Türk sporu, tarihinde ilk kez bu kadar yükseklerde temsil edilince ne umutlanmış, ne umutlanmıştık. Tam tersi oldu.. Onun ve tayin ettiği vasıfsız vekilin sayesinde Türk sporu, en kara, ötesinde en utanç dolu günlerini yaşadı..
Şimdi acaba, bu M. Ali Şahin aslında yakından bilmesi gereken bu durumu, bir de sizlerle birlikte yeniden öğrenir ve bir yandan devletin imkânlarını sonuna dek harekete geçirirken, bir yandan da özel teşebbüse çağrıda bulunur mu?.
Açık söyleyeyim, fazla umudum yok.. İşte Sine Büyüka'nın dedikleri..
***
Dünya Artistik Patinaj Şampiyonası'nı izlemek üzere ben de Calgary'deydim. Zorlu bir sınavı geçerek uluslararası paten hakemi (ISU) olmaya hak kazanmış Osman Şirvan ile aynı otelde kalıyorduk. Oradaki tek Türk hakem olarak Türkiye lobisi yapıp diğer hakemlere sporcularımızı tanıtmak ve sporcularımıza moral vermek adına büyük çabalar sarf ettiğine bizzat tanık oldum -ki bu bile başlı başına büyük bir başarıdır.
Bu çabanın devlet desteğinden değil kişisel gayretten doğduğunu da yine üzülerek belirtmem gerekiyor. Maalesef federasyonumuz, Osman Şirvan'ın bu şampiyonaya gitmesi konusunda gereken hassasiyeti göstermeyince, kendisinin orada bulunmasının Türkiye adına önemini çok iyi bilen Tuğba'nın ailesi konuyu takibe almış.
Federasyona Osman Bey'in başvurusu için yaptıkları hatırlatmalardan sonuç alamayınca Tuğba'nın annesi ISU'nun internet adresinden hakem başvuru formunu indirip doldurmuş ve federasyona gönderilmesi gereken numarayla beraber fakslamış. Zorlu bir süreçten sonra çok şükür Osman Şirvan'ın başvurusu tamamlanmış ve kendisi buraya gelebilmiş.
Bu duyduklarımın şokunu henüz atlamamışken Tuğba nasıl az kalsın olimpiyatlara girme fırsatını kaçırdığını anlatınca içim burkuldu. Bazı sporcuların olimpiyatlara katılıp katılamayacağı kontenjanlar nedeniyle son anda belli oluyor. Tuğba da o sınırdaki sporculardan biri.
Prosedür şu şekilde işliyor: Olimpiyat komitesi, sporcusunun olimpiyatlara katılıp katılamayacağını ilgili federasyona soruyor. Federasyonun o soruya bir iş günü içinde hemen olumlu cevap vermesi gerekiyor. Aksi takdirde komite sporcuyu katılmıyor varsayarak kontenjandan bir sonraki sporcunun federasyonuna haber veriyor.
Tuğba'nın ailesi durumun hassasiyetini ve federasyonumuzun ihmalini çok iyi bildiği için konuyu bizzat ele almış. Tuğba'nın babası, ta Kanada'dan kalkıp Ankara'ya gelmiş. Her gün sanki orada çalışıyormuş gibi federasyona gidip gelmiş haber var mı diye. Bir gün komiteden faks gelmiş ve babası herkesin başında durarak bütün yapılması gerekenleri takip etmiş. Buna rağmen sürenin sonuna 2-3 saat kala Tuğba'nın faksı yollanabilmiş. Komitenin eline faksın geçip geçmediğinin kontrolünü de oradaki kimse İngilizce bilmediği için yine bizzat kendisi telefonla yapmış.
Ufak bir örnek daha. Her ülke sporcularına ulusal takım kıyafetleri verir. Sporcular şampiyona boyunca üzerinde ülkelerinin bayrağı, ismi, renkleri yer alan birbirinden şık bir örnek takımları giyerler. Federasyonumuzun Alper ve Tuğba'ya verdiği eşofmanları gördüm. Üzerinde ne bir Türk bayrağı, ne de bir Türkiye yazısı yer alıyor. Böyle bir şeyi içine sindiremeyen Tuğba'nın annesi çok şık bir eşofman almış. Kendi eliyle Türk bayrağı logosu ve Türkiye'nin harflerini örmüş. Saatlerce uğraşarak hem Tuğba'nın hem de koçunun eşofmanlarına Türkiye amblemlerini dikmiş-ki Tuğba'nın koçu üstelik Kanadalı'dır.
Tuğba da, Alper de en azından aileleri konusunda şanslılar. Türkiye'de uluslararası ölçülere yakın tek buz pisti olan şehrimiz Ankara'da diğer arkadaşlarıyla birlikte küçük yaşta patene başlamışlar. Kalabalık bir gruplarmış ve aralarında çok yetenekli arkadaşları varmış. Hatta kimi, gençler kategorisinde uluslararası yarışmalarda ilk üçe girmişler. Fakat zaman içerisinde zorluklarla başa çıkamayıp birer birer bu sporu bırakmışlar.
"Diğerlerine ne oldu peki?" diye sorduğumda Alper'in ağlamaklı yüzünü görmenizi isterdim. Tuğba'nın ailesi inanılmaz fedakârlıklarda bulunarak her şeylerini bırakıp Kanada'ya göç etmiş. Alper ise ailesinden ayrı tek başına Avrupa'ya yerleşmiş. Pek çok şehir değiştirdikten ve zaman zaman pansiyonlarda konakladıktan sonra 2004 Avrupa Şampiyonu Julie Sebastiyen'in koçu Andreazs'la tanışmış ve Andreazs Alper'i öğrencisi olarak kabul etmiş. Alper bundan dolayı kendisini çok şanslı görüyor ve koçundan ikinci babası olarak bahsediyor. Kendisi şu anda Budapeşte'de zor imkânlar altında önümüzdeki sezona hazırlanmaya çalışıyor.
Tuğba zaten Kanada'da. Koç konusunda o da çok şanslı. Robert Teby adında işinin ehli bir koçu var. Olimpiyat üçüncüsü olan Jeffrey Buttle'ın eski koçu. Tuğba'yı her geçen gün bir adım ileriye götürüyor ve uluslararası platformda da en güzel şekilde lobisini yapıyor.
Tuğba bu sene dünya şampiyonasında 18'inci oldu. Biliyorsunuz, artistik patinajda teknik ve artistik puanlar oluyor.
Tuğba teknik puanı baz alındığında 9'uncu. Bu inanılmaz bir başarı. Tuğba'nın koçu dolayısıyla tekniği gayet iyi fakat artistik puanlarını yükseltip ilk sıralara çıkabilmesi için iyi bir koreografla çalışması gerekiyor. Fakat iyi bir koreografın masrafını karşılaması mümkün değil. Kanada kendi vatandaşı olması için sürekli teklif getiriyor ama Tuğba ülkesi adına yarışmak için kendini zora sokarak bu teklifleri geri çeviriyor.
Federasyonumuzun Tuğba'ya verdiği maddi destek koçun aylığını bile karşılamıyor. Halbuki yurtdışında diğer ülkelerde sporcuların okul masrafları bile devlet tarafından karşılanıyor. Kendilerine ev ve araba hediye ediliyor. Koçları, koreografları ve her türlü masrafları yine devletten. Bunun yanında çeşitli özel şirketlerden de sponsorluk alıp refah içinde yaşıyor ve sadece kendi çalışmalarına konsantre oluyorlar.
Tuğba ve Alper artık devletten bir şey beklemiyorlar ama ülkemizde bu kadar zengin işadamı, dünya listelerine girmiş bu kadar şirket var.
Ben onlara da kendime de söz verdim, ikisine de sponsor bulana kadar gerekirse kapı kapı gezecek ve bu meseleyi gündeme taşıyarak onlara dolayısıyla Türk sporuna katkıda bulunmak için elimde ne imkan varsa sonuna kadar kullanacağım.
İşte sizden bu noktada yardımınızı rica ediyorum. Alper ve Tuğba'nın en kısa zamanda sponsor bulması için onların yaşadıkları sıkıntıya dikkat çekmek ve vicdanlara seslenmek gerekiyor.
***
Şimdi işadamlarımızdan, büyük patronlardan bir ses, bir nefes bekliyoruz..
Köşededeki resmimin altında, tüm ulaşım adreslerim var.. Bir telefon, bir faks, bir e-mail!.
Bu arada.. Olur a.. Belki devletin tepelerinde, Başbakanlık düzeyinde de bir kıpırdanma olur.. Sayın Şahin, orada mısınız?..