"AYNI iklimde soluyan, aynı topraklarda yaşayan hayatlar, şarkılarda buluşuyor...
Notalar yüzyıllardır süren dostluğun eşsiz sıcaklığını, medeniyetlerin buluştuğu Anadolu'nun rüzgârını estirecek İstanbul'da...
O gece her şey susacak, müzik konuşacak...
Türkçe ve Ermenice şarkılar 'Sevgiyle el ele' olacak..."
Böyle yazıyordu, bana gelen davetiyenin üzerinde aynen..
Öyle oldu gerçekten.. Sevgiyle el ele olduk, olağanüstü bir gecede..
Bir müthiş besteci.. Cenk Taşkan..
Bir müthiş yorumcu, Nükhet Duru..
Bir müthiş Koro Surp Vartanants..
AB görüşmelerinin kapısı 3 Ekim'e yaklaşırken, İstanbul'dan yükselen müthiş musiki..
Her şey ama, her şey o kadar güzeldi ki..
Ama Nükhet, bir başka güzel, bir başka muhteşemdi, o gece..
Nükhet'in çıkışıdır, Cenk Taşkan'ın şarkıları.. Hele de, Mehmet Teoman'ın sözleri ile, "Beni Benimle Bırak.."
Mikrofonu arkasına saklayıp, 2 bin kişiye şarkıyı enstrümansız ve elektroniksiz okumaya başlayınca salonun halini görmeliydiniz..
Şarkı söylemiyor "Ben yaşayan en büyük yorumcuyum" diyordu Nükhet..
Dakikalarca süren alkışlar sonucu şarkının son bölümünü bir defa daha okurken, ona sadece sahnedeki değil, salondaki koro da eşlik etmeye başladı.. Aralarında ben de vardım..
"Bir başka alem seni benden alırsa Bir başkasına olur a âşık olursan Sanma ki senden, senin uğruna verdiklerimden Geriye bir şey isterim sen ayrılırken Sanma ki senin için yaptıklarımın hesabı sorulacaktır Senden... Beni benimle bırak giderken başka bir şey istemem ayrılırken Bana bir tek beni bırak ne olur gerisi senin olsun.."
Şarkının güzelliği mi, yoksa Teoman'ın sözleri sanki benim içimi döküyordu da ondan mı, bilemem
Nükhet aldı götürdü beni, salondan ayırıp uzaklara..
"Beni benimle bırak giderken.." Mümkün mü?..
***
Muhteşem gecenin üç ayıbı vardı..
Turizm Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa İsen'e bir plaket verdiler.. Sahneye ceketini ilikleme gereği duymadan geldi. En önde Ermeni vatandaşlarımızın dini lideri Musrap II vardı.. Yüzlerce insan vardı. Orada bakanı Atilla Koç, ya da Başbakan Erdoğan olsaydı, Bay İsen öyle sallapati, öyle darmadağın, öyle saygısız çıkar mıydı sahneye?..
O zaman..
Yönetimler, televizyonlar ekiplerine lütfen kıyafet alsınlar. Herkesin pırıl pırıl ve özenle katıldığı bir gecede, bir haşema pantolonlu ve tişörtlü oğlan sahnede dolanıp durdu. Öteki kameramanlar da öyle.. Uygar ülkede, gazeteciler ve televizyoncular gecenin kıyafet düzenine uyarlar, gereğinde smokinle çalışırlar.
AKM'yi savunanlar o gece orda olsaydı.. Hangar mimarisinde klima da kalmamış.. Koltuklar iğrenç ölçüde rahatsız..
Böyle güzel geceleri AKM'de yapmayın ne olur!..