Plaza Athenee'de kalacağımı öğrenince Ertekin nasıl kıskanmıştı.. "Paris'in en güzel oteline gidiyorsun" diyerek..
Bar de Theatre'da otururken, tam karşımızdaki Plaza Athenee'ye bakardık, Ertekin'le.. Giren çıkandan, nasıl bir kaliteye sahip olduğunu sezerdiniz..
"Restoranı ve barı öyle ünlüdür ki" dedi, yıllarca bu sokakta yaşamış Ertekin.. "Paris'in en güzel insanlarını orada görürsün.." Montaigne Caddesi'nde otel. Paris'i bir pergelle çizmek isterseniz, aletin sivri uçlu ayağını tam buraya koymanız gerek. Öyle merkezi.. Biraz abartarak her yere yürüyebilirsiniz. Asıl önemlisi de.. Paris'i Paris yapan bütün büyük dükkânlar, dünyaca ünlü markaların merkezi yan yana bu caddede. Christian Dior'dan, Louis Vitton'a, aklınıza ne gelirse..
Fransa Turu'nun son etabını izlemek, Lance Armstrong'un Paris'e yedinci ve sonuncu "Zafer" girişini izlemek üzere buradayız, Penso ailesi ile birlikte.. Pensolar "Yaşama Çevrilen Pedal/ Bisikletin Değil, İnancın Öyküsü" adlı kitabın Türkiye yayımcıları.. Lance Armstrong'un kendi kaleminden, kansere karşı verdiği savaşı anlatan kitabı, kanserden ölen kardeşleri Yosi Penso'ya ithaf ederek yayınladılar.. Jak, eşi Tülin ve kardeşi Viktor.. Hemen parantez açayım, Paris'in en hoş yanı bu aile ile tanışmak oldu. Harika insanlar..
Otelin resepsiyonunda hoş bir sürpriz karşıladı bizi.. "Hıncal Bey sizi şöyle alalım" diyen türkçe bir ses.. Narod Atmaca, burada stajını yapıyormuş.. Sonra otelin halkla ilişkiler müdiresi ile tanıştırdı bizi.. Hoş bir hanım..
"Siz Türkler bir George V ezberlemiş gidiyorsunuz.. Biz bu otele Türkleri çekmek için kararlıyız" dedi..
Fevkalade şık, zarif, kaliteli ve fiyatları aklı başında bir otel.. Otel personeli müşteriye hizmet için nasıl özel yetiştirilmiş sanki, şaşarsınız.. Aklınızdan geçeni okuyup yardıma koşuyorlar.. Örnek.. Jak bir şey sormuş.. Yanıtı anında verememişler.. Benim oda telefonum çaldı.. "Jak bey otel dışında. Sizde cep telefonu var mı" diye.. "Yok" dedim..
Gene ulaşmışlar.. Nasıl?.. Jak'ın doldurduğu resepsiyon formundaki telefonundan İstanbul'da annesine ulaşmışlar. Cebini ondan almışlar.. Arayıp bulmuşlar.. İyi mi?..
Öylesine iyi.. Ama Türk insanının Plaza Athenee'yi sevmesi için çok önemli bir değişiklik yapmaları gerek.. Açık büfe kahvaltı.. Bunca yıldır hem de çoğu Türk gurupları ile dünyayı dolaşıyorum. En çok istenen harika bir kahvaltı açık büfesi.. Burada gurup halinde oturulup uzun kahvaltı yapılır.. Gurubun sohbet yeridir kahvaltılar ve öğle yemeğini de içerir. Sonra şehre dağılınır ve akşam yemeğine kadar dolaşılır.
Athenee'de kahvaltı "Continental" denen felaket.. Çay ya da kahve, kruvasan ve reçel.. Ben 1961'de Paris'e ilk gittiğimin ilk sabahında bir sabahçı kahvesinde kahveye kruvasan batırıp yemeyi öğrenmiştim, Ahmet'ten (Kışlalı tabii). O gün bugün Paris kahvaltım budur ama, benim milletim, kontinental, yani dandik kahvaltıdan nefret eder. Çay, kruvasan, reçel ve meyve suyu dışında, peynir dahil her şey ekstra.. Dünyanın en ünlü peynir ülkesinin neler yaptığını görmek isterseniz, eşek yükü ile para.. Olmaz.. Türk'ü çekmenin yolu, en zengin açık büfe kahvaltıyı önce gözü doyuracak şekilde sunmak..
Plaza Athenee bu eksik kahvaltısına rağmen, gene de üç günlük Paris ziyaretimin en hoş mekânıydı..
Geri kalan Paris'ten adeta nefret ettim.
Champs Elysees'yi Araplar resmen işgal etmiş, ora dükkânları da onlara göre şekillenmiş.. O efsane bulvar cafelerinde servis rezil, yiyip içtikleriniz rezil.. Dünyaca ünlü Fouget's bile bitmiş.. St. Germain daha da felaket.. Gene bir dünya efsanesi Cafe Flore, sıfırı tüketmiş.. Nasıl sıradan, nasıl bozulmuş..
Benim yirmi yıldır anlata anlata bitiremediğim Bar de Theatre tam sefilleri oynuyor. Yandaki binanın sahibi ile anlaşamamışlar. Koca salon ellerinden gitmiş. Eskiden sadece bar olan kısım, yani bizim Ertekin'in Ortaköy'deki cafesinden daha küçük bir yere, bar restoran sıkışmış, olmamış tabii.. Eski günlerin hatrı için bir yemek yedik, felaketti.
Antrcote, bir Paris klasiğidir. Her gidişimde en az bir kez uğrarım mutlak.. Her defasında önünde dev kuyruklar olurdu. Rezervasyon yapmazlar. Sıraya girer beklerdik. Bu defa dükkân emrimizde.. Sebebini anladık. Rezil.. Yenecek gibi değil.. Bir de et soğuk geldi önümüze iyi mi?.. Öğlenden kalmış sanki.. Geri gönderdik, yenisi bir saat sonra geldi..
Bir başka Paris klasiği Diep gene eski Diep'ti sadece.. Dünyanın en iyi Çin restoranlarından biri.. Parmaklarımızı yiyip hoşça vakit geçirdik.. Hepsi o.. Tüm Paris o benim için..
Araplar'ın yazlık başkenti, benim rüya şehrim, hayal kentim olmaktan çıkmış.. Dökülüyor..
Bir daha zor giderim!..