Jessie Wallace, İngiliz televizyonunun en ünlü oyuncularından. East Enders diye bir dizileri var, ben bildim bileli oynar. Bir pembe dizi.. Bizim millet "Çocuklar Duymasın"ı nasıl izlerse, bu dizi de İngiltere'de böyledir. Hemen her gün liste başı olur, falan.. İşte bu Jessie'yi, Mercedes'i ile giderken trafik polisleri çevirmişler, üfletmişler.. Alkol durumu sınırların üzerinde çıkmış. Şimdi önce buraya bir "Mim" koyun.. Ülkenin en ünlü ve en sevilen oyuncularından biri olmak ve de Mercedes kullanmak, trafik polisi tarafından çevrilmeyi, dahası alkol muayenesine girmeyi önlemiyor. Şimdi devam edelim ve görelim bakalım, alkollü araba kullananlara İngilizler'e ne yapıyorlar?.. Jessie'nin ehliyetine üç yıl, tam üç yıl için el konuyor ve araba kullanması yasaklanıyor. Dahası.. 1000, yazı ile bin İngiliz lirası para cezası ödüyor. Bin İngiliz lirası 2.5 milyar Türk lirası eder. Hadi İngiltere'de alkollü direksiyona geçin görelim, bu yasalarla.. Bayram tatilinde trafiğe verdiğimiz kurban sayısı 150'nin üzerinde.. Dün Erdal Şafak'ın başyazısında korkunç sayılar vardı. 1990-2002 arasında Ramazan ve Kurban bayramlarında toplam 196.5 gün tatil yapmışız. Bu tatil günlerinde, trafikte ölenlerin sayısı 4 bin 215.. Bu sayı da, kaza yerinde ölenlerdir ha.. Hastanede ölenler bizde trafik istatistiklerine "yaralı" diye geçerler nedense.. 196.5 günde 4 bin 215 ölü.. Yani her bayram günü ortalama 21 kurban vermişiz trafik terörüne.. 31 Ocak-8 Şubat arasındaki 9 günlük Kurban Bayramı süresince 189 "Kurban" ı da biz Türk insanları kendi aramızdan vereceğiz yani.. Peki bu önlenemez mi?.. El Kaide terörünü kat kat aşan trafik terörüne böyle kurbanlar vermek ille de kaderimiz mi?.. Olur mu?.. Böyle kader olur mu?.. Peki nasıl önleyeceğiz bu katliamı?.. Bakın lafı hiç dolandırmadan söylüyorum.. Türk medyası, sorumlu, ülkesinin ve insanının sorunlarına sahiplenen, çözüm arayan ve çözüme kadar işin peşini bırakmayan bir medya olsa.. Türk medyası, birbirleri ile yaptıkları savaşın yarısını, dörtte birini, bu ülke insanını hem de nasıl tehdit eden belalara karşı vermek için birleşebilse.. Öyle hızlı adımlar atarız ki.. Erdal Şafak Sabah'ta başyazı yazdı.. Oktay Ekşi Hürriyet'te.. Bu ülkenin en büyük iki gazetesi belanın dehşetinde birleştiler.. O zaman savaşmak için de birleşemez miyiz?.. Oktay, El Kaide terörü için medyayı topladı. Ortak kararlar alındı.. Trafik terörü için de toplanamaz mıyız?.. Ertuğrul Özkök, Ergun Babahan, Mehmet Y. Yılmaz, Zafer Mutlu, Nurcan Akad, Can Ataklı ve öteki genel yayın müdürleri, "Trafik terörü ile savaş" için ortak kararlar alamaz, uygulayamazlar mı?.. atv, Kanal D, Show TV, Star, NTV, CNN Türk bu medya savaşının destek kıtaları olamazlar mı?.. Bu ülkede trafik cezalarının üç otuz paradan, İngiltere, Fransa, Almanya gibi, ortak olmayı düşündüğümüz Avrupa ülkeleri düzeyine getirilmesi ve korkutucu olması sağlanamaz mı? Bu ülkede trafiğe çıkan sürücünün yakalanma korkusu yok. Polis korkusu yok. Ceza korkusu yok. Çünkü ortada polis yok.. Dünyanın en görünmez trafik polisi bizde.. Polis olsa da, görevini yapmaz. Çünkü görevinin ne olduğunu bilmez.. Ünlüleri çevirmez. Pahalı arabaları çevirmez. Çevirirse başının belaya gireceğini bilir.. Çünkü gerçekten girer, eninde sonunda.. Çevrilen arabaların önemli bir bölümünün yasal ceza değil, onun beşte, onda biri rüşvetle kurtulduğu da yaygın inanış.. O zaman sürücüde yakalanma korkusu niye olsun ki?. Trafik biliminde Algılanan Yakalanma Riski diye bir önemli deyim var.. Kırmızı yanıyor. Amerika'da geçmeyi aklınıza bile getirmezsiniz.. Hele şimdi kavşaklara konan fotoğraf makineleri ile yakalanmanız neredeyse mutlak. Kırmızıda geçmenin cezası da ağır. Hem para.. Hem puan.. Hem de sigorta primleriniz yükseliyor. Üç kırmızı ihlali yaptınız mı, ehliyetinize el konuyor. Yeniden almak için bir haftalık aptal kursuna, ardından aptal sınavına girmek zorundasınız. Yani karşısında kırmızıyı gören Amerikalı'nın algıladığı yakalanma riski neredeyse yüz üzerinden yüz.. Şimdi İstanbul'da istediğiniz trafik ışığını seçin.. Vali seçsin.. Emniyet Müdürü seçsin, Trafik Müdürü seçsin. Gidelim köşeye on dakika bekleyelim. İnsanların nasıl pervasız kırmızı ihlali yaptığını görürüz. Pervasız.. Çünkü algılanan yakalanma riski, Türkiye'de sıfıra yakındır. Yakalananın ceza ödeme ihtimali de onda bir. Ödediği ceza da üç otuz para.. Cep telefonu ile konuşmaktan korkan sürücü var mı bu ülkede.. Dün sabah geliyorduk, adam motosiklette.. Elinde cep telefonu numara arıyor. Yani tek elle motor kullanırken yola da bakmıyor.. Yer İstanbul'un en belalı kavşaklarından biri.. Hem de nasıl kalabalık ve kavşakta ekip arabası var.. Ama görüntüde arabası var.. Ama görüntüde ekip olduğu halde, benim insanımın umursadığı yok.. Emniyet şeridi ihlali yapmaktan korkan var mı?.. Dün bir e-mail aldım.. Emniyet şeridinde sıra sıra arabalar.. Arkadan mavi kırmızı ışıklar yakarak, sirenler çalarak trafik arabası gelmiş.. Bana mektup yazan "Şimdi buldular belalarını" demiş.. Dediği ile kalmış.. Meğer emniyet şeridinden gelen ekip arabası, ışıklar yakarak, sirenler çalarak, şeridi dolduranlardan yol istermiş.. Vermişler.. Trafik arabası çekmiş gitmiş.. Türkiye'de kafa bu.. Polisin görev anlayışı bu.. Hıncal yazarsa.. Okuyan amir emir verirse, üç gün, hepsi üç gün gidiyor, kontrol eder gibi yapıyor, özür dileyerek ceza yazıyorlar. Sonra eski tas eski hamam.. Hadi bu koşullarda gelin önleyin bakalım yüzlerce, binlerce cana mal olan, her yıl haritadan bir kasabayı silip götüren trafik terörünü?.. Medya el ele vermeli.. Medya ortak savaşı başlatmalı.. Sonuç alana kadar savaşı bırakmayacağını göstermeli.. O zaman belki Meclis silkinir.. O zaman belki içişleri bakanları, emniyet genel müdürleri, trafikten sorumlu genel müdür yardımcıları, emniyet ve trafik müdürleri, valiler, kaymakamlar silkinir ve üzerlerine düşeni yapmaya başlarlar.. O zaman belki vatandaşta hem 'Algılanan Yakalanma Riski' katsayısı artar, hem de biraz bilinçlenip, bu savaşta yer alma duyusu yerleşir.. Erdal haklı.. Bu topyekun verilmesi gereken bir savaş.. Topyekun savaşı da ancak ele ele vermiş medya başlatabilir.. Görev genel yayın müdürlerinin.. Bir iki köşe yazısı ile iş olmaz çünkü.. Gazeteler tüm sayfaları ve güçleri ile bu savaşa girmek zorundalar.. Manşetleri, sürmanşetleri ile.. Günde 21 kurban vermeyi önlemenin yolu, genel yayın müdürlerinden geçiyor.. Bu savaş için birleşebilecekler mi?.. Göreceğiz!..