Artık Suriye krizi öyle bir noktaya vardı ki, Washington'da haftalardır yapay şekilde gündem belirleyen İran-İsrail meselesi gölgelendi. Obama yönetimi için şimdi en acil mesele Suriye. 4 gündür bu şehirde olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da bugün nihayet meslektaşı Hillary Clinton ile görüşecek. Bu görüşme herkesin merak ettiği şu temel soruya cevap arayacak: Türkiye'nin Suriye stratejisi nedir? Aslında bu soru son dört aydır sürekli olarak soruluyor Washington'da. Nedeni basit: Türkiye'nin kendi iddialı söylemi Washington'da ciddiye alınıyor. Evet, Ahmet Davutoğlu'nun "merkez ülke ve oyuncu kurucu" Türkiye vizyonu "çözümlerin mimarıyız ve bölge dışından müdahaleye karşıyız" söylemi Washington'da ciddiye alındı. Zaten Obama doktrini bu yönde bir "paylaşımcı liderlik" gösterme üzerine kurulu. Her krizde önden gitmek yerine, bazen arka planda kalma taraftarı Obama. Suriye'de kriz patlayınca Türkiye'ye "işte fırsat, göster liderliğini, belirle stratejini" dedi Washington.
Yanlış anlaşılmasın, ABD'nin amacı Türkiye'yi askeri müdahaleye itmek değil. Asıl amaç Türkiye'nin kapasitesini ve stratejisini anlamak. Türkiye'nin İran'dan sonra Suriye üzerinde en etkili ülke oluşu genel olarak kabul gördü ABD'de. Türkiye ve Suriye arasında vizelerin kaldırılmasını, kardeş ülke edebiyatını, artan ekonomik ilişkileri hep ilgi ve ümitle izledi Obama yönetimi. Öte yandan Türkiye'nin bu artan etkisi somut olarak ne anlama gelir konusunda kafalar karışıktı. Türkiye'nin amacı Suriye'yi İran'ın yörüngesinden uzaklaştırmaktı. Ankara, Suriye'nin mezhepsel kavgaların değil bölgesel çözümlerin parçası olmasını istiyordu. Suriye ile Irak, Lübnan, Filistin meselesinde aynı kampta olmak istiyordu. Washington'da Türkiye'nin bu çabasını iyi niyetli ama safça bulanlar çoğunluktaydı. "Suriye İran'ı bırakmaz" ve "İran Suriye'yi Türkiye'ye kaptırmaz" diyen Amerikalı uzmanlar Türkiye'nin Suriye üzerinde etkisini kozmetik ve yüzeysel buluyorlardı.
Türkiye'nin ne kadar etkili olduğunu ölçmek için somut fırsat Arap baharı sayesinde doğdu. Türkiye Suriye'ye demokrasiye kademeli geçiş dönemi önerdi. İran ise tam tersine Suriye'ye "sağlam dur, taviz verme, elini verirsen kolun gider" dedi. Sonuç malum. İran ve Suriye, otoriter rejimler olmanın ortak paydası çerçevesinde beraber hareket ediyor. Türkiye'ye kulak asmayan Suriye kendi bildiğini okumaya devam ettikçe Ankara'nın sabrı taştı ve köprüler atıldı. Türkiye'nin Suriye üzerindeki etkisinin sınırları böylece ortaya çıktı.
Şimdi sorulan soru Türkiye'nin ne yapacağı. Türkiye bu soruya hep aynı cevabı veriyor: daha fazla diplomasi. Uluslararası koalisyon yaratma gereği. Davutoğlu'nun son önerisi İstanbul'da bir konferans. Bütün bunlar güzel ama her gün ölü sayısı düzinelerce artarken daha ciddi adımlar atmak gerekmiyor mu? Bugün gelinen noktada Türkiye'nin önündeki en kritik soru şu: NATO ve Arap Ligi müdahale için anlaşırsa Türkiye "ben yokum" diyebilir mi? Cevap henüz belli değil.