ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Türkiye ziyareti Ankara ve Washington arasındaki ilişkinin geçen seneye oranla çok daha sağlam bir zemine oturduğu bir dönemde gerçekleşiyor. 2010'da İsrail ve İran krizleri Washington'da Türkiye konusunda ciddi bir kötümserliğe neden olmuştu. Türkiye, Brezilya ve İran arasında imzalanan Tahran anlaşması sonrasında Ankara'nın BM Güvenlik Konseyi'nde vetosunu kullanarak İran'a karşı finansal yaptırımlara "hayır" demesi Washington'da soğuk duş etkisi yaratmıştı.
Bugün geldiğimiz nokta ise bambaşka. İran ve İsrail krizleri yerine ABD ile ilişkilere Arap Baharı, Suriye dosyası ve Türkiye'nin NATO radarları konusundaki olumlu kararı damgasını vurmuş durumda. Bu nedenle 2011, 2010'a oranla Türk-ABD ilişkilerinde çok daha başarılı geçti diyebiliriz. Hatta birçok Türk ve ABD'li yetkiliye göre ilişkiler "altın döneminden" geçiyor. Geçen haftaki yazımda ifade ettiğim gibi bu dönemin Türkiye-İsrail arasında ilişkilerin dibe vurmuş olduğu bir zamana denk gelmesi Obama yönetiminin Ankara ve Tel Aviv dosyalarını ayrı kompartımanlarda ele alıyor olmasının bir ürünü. Bu Obama yönetiminin Türkiye'ye verdiği önemin bir ürünü. Başka bir ABD yönetimi İsrail ve Türkiye konularını birbirinden ayırma konusunda aynı sofistikasyonu göstermeyebilirdi. Özellikle Cumhuriyetçi cephedeki başkan adaylarının cehaletine bakınca bu durum bütün açıklığıyla ortaya çıkıyor. Bu nedenle Obama dönemi Türkiye açısından bir şans. Obama sadece Türkiye ile ilişkilerde değil bütün Ortadoğu genelinde son derece dengeli bir politika izliyor. İsrail ile arasına mesafe koyan, Arap Baharı'nda otokrasi yerine demokrasinin yanında yer alan ve İran konusundaysa savaş değil ekonomik yaptırım amaçlı politikaları tercih eden Obama yönetimi hep bir orta yol arayışı içinde. Irak'tan askerleri çekme ve Afganistan'dan aynı şekilde 2014'te kademeli çıkış gene bu dengeli politikanın ürünleri.
Sadece dış politika alanında değil, son dönemde ekonomide de bazı pozitif sinyaller belirmeye başladı Obama için. Geçen hafta açıklanan istihdam rakamlarına göre işsizlik oranında 2008'den bu yana ilk kez kayda değer bir düşüş var. Yüzde 9'dan 8.6'ya düşen işsizlik oranı Beyaz Saray için geçen hafta moralleri düzelten tek gelişme değildi. Aynı zamanda Avrupa'da euro krizinde uçurumun kenarından dönülmesi de Obama için çok olumlu bir gelişme oldu. Zira ABD ekonomisi Avrupa'daki gelişmelerden çok ciddi şekilde etkileniyor. Peki, nasıl oldu da euro bölgesinde uçurumun kenarından dönüldü? Geçtiğimiz hafta çarşamba günü, başta ABD Merkez Bankası (FED) olmak üzere dünyanın en büyük ekonomilerinin merkez bankaları küresel krize karşı ortak hareket edecekleri bir programı yaşama geçirme konusunda uzlaştı. Bu programa ABD ve Avrupa merkez bankalarının yanı sıra İngiltere, Kanada, Japonya ve İsviçre merkez bankalarının katkıda bulunacakları bildirildi. Programın amacı gayet açık. Euro bölgesinde donmakta olan kredi sistemini canlandırmak için sisteme büyük miktarda likidite sağlamak. Nihayetinde amaç, beklenen küresel ekonomik durgunluğa karşı paranın maliyetini ucuzlatarak tüketim ve yatırımı çoğaltmak. 5 Aralık'ta yaşama geçirilecek bu ortak girişimin planı, işverenler ve hanelerin kredi gereksinimlerinin daha kolay karşılanmasını öngörüyor.
Euro krizi bu kadar derinleşmiş durumdayken Obama yönetiminin duruma müdahale etmesi kaçınılmaz hale gelmişti. Öyle bir noktaya gelmiştik ki, Avrupa bankaları İtalya, İspanya, Portekiz, İrlanda gibi ülkelerin borçlarını ödeyemeyeceklerini düşünerek kemerleri sıkmaya başlamış durumdaydı. Hangi bankalar zor durumda kalacak, belli olmadığı için bütün bankalar birbirlerine borç vermekte isteksiz hareket ediyorlardı. Sonuç olarak Obama yönetimi euro bölgesinin çökmesine izin vermedi, diyebiliriz. Geçen hafta yaşanan bu olumlu ekonomik gelişmeler sayesinde Joe Biden bir dört yıl daha başkan yardımcılığı yapacak gibi gözüküyor.