ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, 18 Ekim Salı günü Trablus'a sürpriz bir ziyaret yaptı. Konuşmasında sözü bir ara Kaddafi'ye getirdi ve şöyle dedi: "Yakında yakalanacağını veya öldürüleceğini umuyoruz."
"Associated Press" ajansı Clinton'ın açıklamasını abonelerine geçerken şöyle bir tespitte bulundu: "Clinton hiç lafı gevelemeden ABD'nin eski diktatör Muammer Kaddafi'yi ölü görmek istediğini söyledi. Bugüne kadar ABD, Kaddafi'nin öldürülmesi gerektiğini söylemekten özenle kaçınıyordu."
Clinton'ın Trablus ziyaretinden iki gün sonra NATO uçakları ve helikopterleri Sirte'den çıkmaya çalışan bir konvoya bomba yağdırdı. O konvoyda Muammer Kaddafi ile oğlu Mutassım da bulunuyordu.
Gerisi malum...
***
BM Güvenlik Konseyi, 1973 sayılı kararında NATO'ya Libya'daki sivilleri koruma görevi verdi. Ama NATO Sirte'den ayrılan konvoyu bombalamakla, görevinin tam tersini yaptı; sivilleri vurdu. Konvoyda kimin olduğunu bilerek.
Böylece NATO tarihinde ilk kez açıkça bir rejimi devirmek için o rejimin başındaki liderin ortadan kaldırılmasını sağlamış oldu. Şimdi haklı olarak Kaddafi ailesinden geriye kalanlar NATO'nun "Savaş suçu" işlediğini belirtiyor ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvurmaya hazırlanıyor.
Zaten Libya Ulusal Geçiş Konseyi'nin Başkanı Mustafa Abdülcelil'in dün yaptığı çağrı da NATO'nun gerçek rolüne ilişkin son derece somut ve ibretlik ipuçları veriyor: "Libya'dan ayrılmaya hazırlanan NATO, bu yıl sonuna kadar ülkemizde kalmalı. Kalmalı ve Kaddafi yanlılarının ülkeden kaçmasını önlemeli."
Hani, NATO'nun görevi sadece sivilleri korumaktı? Şimdi Kaddafi yanlıları mağdur siviller konumuna düştüklerine göre, NATO onları korumak yerine ortadan kaldırılmalarına yardımcı mı olacak?
***
"Sonuna kadar Libya'da kalacağım. Vatanımda şehit olarak ölmek istiyorum": Bu, Kaddafi'nin halkına ve dünyaya son mesajı oldu. 27 Eylül'de.
Ve sözünü tuttu: Bu mesajından 23 gün sonra doğup büyüdüğü Sirte yakınlarında hayatı noktalandı.
Öldürülmesinden üç gün önce vasiyetini yazdı:
"Son arzularım şunlar: Beni yıkamasınlar ve üstümdeki elbiselerle İslami usullere uygun olarak toprağa versinler. Sirte mezarlığında ailemin ve aşiretimin yanında toprağa versinler. Aileme, özellikle de kadınlara ve çocuklara iyi davransınlar. Libya halkı kimliğini, eserlerini, tarihini, atalarının ve kahramanlarının onurunu korusun."
Ve veda satırları: "Ailemin tüm üyelerine, Cemahiriye'nin sadık evlatlarına ve dünyanın her yerinde bize kalpten destek verenlere selam olsun."
***
Ne yazık ki, ölüsünden bile korkulduğu için Sirte mezarlığında aile büyüklerinin yanında gömülme vasiyetine bile uyulmadı. Libya çölünün bir yerlerinde oğlu Mutassım ile birlikte defnedildi.
Ve Dışişleri Bakanı Clinton'ın şen şakrak ağzından "Biz onu ölü olarak görmek isteriz" diyen ABD, şimdi Başkan Obama'nın ağzından "Hiç kimse için böyle bir son istenmez" diyerek vicdanını rahatlatmaya çalışıyor. Ama bir yandan da özellikle Beşar Esad'a aba altından sopa gösteriyor: "Sanırım bu olay dünyanın dört bir yanındaki diktatörlere de güçlü bir mesaj oluşturuyor."
Mübarek'in kafes içinde yargılanmasını, Kaddafi'nin linç edilmesini gördükten sonra Esad'ın teslim bayrağı çekmesi mümkün mü?