Başbakan Erdoğan'ın medya patronları ve genel yayın yönetmenleriyle yaptığı toplantıda ölçülü bir dozda dile getirdiği "Haberleşme özgürlüğü" ile "Örgüt propagandası", "Halkı korku ve infiale sevk etmek" arasındaki ince çizginin zaman zaman kırıldığı eleştirisi, Türkiye'nin değilse bile medyanın gündeminin ilk sırasına yerleşti.
Erdoğan'ın sitemi özellikle görsel medyaya yönelik.
Gerçekten haber öylesine hızlı tüketilen bir "Ürün"e dönüştü ve öylesine onlarca görsel mecranın acımasız rekabetine kurban ediliyor ki, bu gidişle bir süre sonra "Citizen Kane"lerin ortaya çıkması tehlikesi bile bulunuyor.
Başbakanlık Resmi Konutu'ndaki medya zirvesinden sonra Türkiye'nin belli başlı haber ajanslarının "Terör ve şiddet olayları" ile "Doğal afetler"de ortak yayın ilkeleri belirlemelerini can-ı gönülden destekliyorum. SABAH da bu ilkelere saygı duyacak -ki zaten çok büyük ölçüde uyguluyoruz- ve sonuna kadar arkasında duracak.
Bu, sadece Türk medyasının değil, küresel medyanın da can yakıcı sorunu.
Bakın, biz de dahil tüm görsel ve yazılı medya organları Libya'nın devrik lideri Muammer Kaddafi'nin linç sonrası fotoğraflarını yayınladık. Kaçınılmazdı. Zira, o fotoğraflar Kaddafi'yi infaz edenler tarafından cep telefonlarıyla, mini kameralarla çekildi ve sosyal medya aracılığıyla dünyaya dağıtıldı.
Linç sahneleri elbette dayanılacak gibi değildi ama Libya'nın yeni güçleri ülkede tam denetimi sağlamalarının önündeki tek engel olan Kaddafi'nin de artık ortadan kaldırıldığını kanıtlamaları için bu fotoğrafları yayınlamak zorunluluğunu hissettiler.
Oysa, örneğin ABD özel güçlerinin Pakistan'da bir eve yaptıkları baskında öldürdükleri El Kaide lideri Usame Bin Ladin'in -görgü tanıklarının anlattıklarına göre- görüntüsü Kaddafi'den daha da tüyler ürperticiydi: Göğsünden ve başından iki kurşunla vurulmuştu. Başına isabet eden kurşun sol gözünden girmiş, kafatasını parçalamış, beynini dökmüş, gözünü çıkarmıştı. (Not: Beyaz Saray'da ABD Başkanı Barack Obama, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Obama'nın kurmaylarının operasyon görüntülerini izlerken, bir ara nasıl yüzlerini avuçlarının içine aldıklarını, dehşetle gözlerini kapattıklarını hatırlayın.)
Ama kimse Usame Bin Ladin'in o fotoğraflarını göremedi. Neden? Cevap: Obama, "Ben bu korkunç fotoğrafların yayınlanmasına izin vermem, vermeyeceğim" dedi.
Dahası, Usame Bin Ladin'in cenazesinin Hint Okyanusu'nun derinliklerine bırakılmasının görüntülerini de yayınlatmadı. Hepsi ABD'nin devlet arşivlerinde kaldı.
Diyeceğim o ki; iş kaynakta başlıyor. Terör ve şiddet olayları kurbanlarının, doğal afetlerde, hatta trafik kazalarında, cinayetlerde ölenlerin, yaralananların görüntüleri kaynakta kesilirse sorun büyük ölçüde çözülmüş olur. Kaynak musluğu açarsa, serbest piyasa ekonomisinin acımasız rekabet koşullarının pençesindeki medya kuruluşlarından hangisinin "Etik" davranacağı, hangisinin haber açlığıyla kuralları bir yana bırakacağı bilinemez. Üstelik, "Etik" davranan hem ticari açıdan zarar görür, hem de "Geride kaldığı için" mesleki açıdan da eleştirilerin hedefi olur.
Bu konu derin. İlk fırsatta yeniden ele alırım.
Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğimle.