Ben Avrupa'daki Türkiye dostlarını pazar günleri kilisede ayin sonrası papaz önünde günah çıkaranlara benzetiyorum.
Perde arkasındaki papaza vicdan azaplarını, pişmanlıklarını, günahlarını itiraf ediyorlar. Papazın "Üç Oratio Dominica, iki Pater Noster, iki de Ave Maria oku, günahların bağışlanacak" güvencesiyle vicdanlarını rahatlatıyorlar. Sonra dışarı çıkıp cemaate karışınca, yeniden günah işlemeye devam...
Anlaşılan, Avrupa'daki dostlarımız şu günlerde, özellikle de 12 Haziran seçimlerinden bu yana yine günah çıkarma odasındalar.
Örneğin, AB'nin eski Dışişleri Yüksek Komiseri Javier Solana bir "Kilise"den öbürüne koşup duruyor:
"Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri yeniden canlandırmalıyız. Ekonomik, siyasal alanlarda Türkiye'ye ihtiyacımız var. Dünya da Türkiye ile AB'nin birlikte çalışmasına ihtiyaç duyuyor. Hayır, belli sorunları birlikte çözmek için zaman zaman bir araya gelmemizi kastetmiyorum. Daha derin ve daha iyi tanımlanmış bir işbirliğinden söz ediyorum. Bu da Türkiye'nin AB'ye katılımından geçiyor."
"Project Syndicate" sitesinde yayınlanan ve o siteye abone yayın kuruluşlarının da değerlendirdikleri yazısında böyle diyor Solana.
Solana'nın üç sayfalık bu yazısını olduğu gibi ya da geniş özetiyle yayınlayanlar arasında CNN'in internet sitesi de var, birkaç Avrupa gazetesi de.
Bir başka dostumuz, İngiltere eski Dışişleri Bakanı Jack Straw ise günah çıkarmak için "The Times" gazetesini tercih etti: "Türkiye'deki seçimin mağlubu AB oldu. Çünkü Avrupalı liderler tam da Arap Baharı'nın sonuçlarının istedikleri yönde şekillenmesini umdukları bir dönemde, geniş Ortadoğu'daki en güçlü, en zengin ve en demokratik ülkeye sırt çevirmiş durumdalar. Avrupa, kendine güvenen bu Türkiye'yi kucaklamalı."
Türkiye'de pek tanınmayan bir başka dostumuz, "Liberation" gazetesinin yazı işleri müdürü François Sergent, 12 Haziran seçimlerini değerlendirdiği, gazetenin görüşlerini yansıtan "Mıknatıs" başlıklı yazısında Straw'in duasını tekrarlıyor: "Akdeniz ülkelerinin, beşiği Avrupa olan değerler adına kaderlerinin efendisi olmaya çabaladıkları bir sırada, Türkiye'yi AB'ye kabul etmek için her çareye başvurmak gerekmiyor mu? AB üyesi Türkiye, Batı ile Arap-Müslüman uluslar arasında köprü işlevini ancak o zaman üstlenebilir."
Biz bu duaların, günahın çıkarıldığı kilisenin kubbelerinde yankılanmaktan öte bir işe yarayacağına inanmıyoruz.
Çünkü mabetten çıktıklarında aynı hamam aynı tas devam edecek.
Sorarım; Javier Solana, Dışişleri Yüksek Komiseri, yani AB'nin Dışişleri Bakanı olduğu dönemde, bol bol nutuk atmanın ötesinde ne yaptı?
Peki ya Jack Straw? İşçi Partisi hükümetlerindeki görevlerinde (Dışişleri, sonra Adalet), "Türkiye'nin üyeliğini destekliyoruz" söylemlerinin ötesinde ne yaptı ya da yapabildi? Hangi AB Dışişleri Konseyi toplantısında Rumlar'ın engellemelerini önleyebildi? Hangi Konsey'de Rumlar'ın arkasına sığınan asıl Türkiye karşıtlarını yumuşatabildi?
Yaptıkları, Anadolu deyişiyle, "Kahve dövücünün hınk deyicisi" olmaktan öte değil. Biz kahveyi dövüyoruz, onlar "Hınk" diyorlar. Yine de sağ olsunlar.