Strasbourg, Ren nehrinin sol kıyısında yer alıyor. Ve kentin dışına yakın bir bölgede, sakin akan ırmağın kıyısı boyunca, birbirine bakan iki bina yükseliyor: Biri, Avrupa Sarayı; yani Avrupa Konseyi'ni ve Parlamenterler Meclisi'ni barındıran mekân, öbürü Avrupa Parlamentosu; yani AB'nin yasama organını barındıran bir mimarlık ucubesi.
Avrupa Konseyi'nde, Avrupa kıtasının 47 ülkesi temsil ediliyor, coğrafyası Kafkaslar'a kadar uzanıyor. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan bile Konsey'in asli üyeleri. 47 ülkeden 318 parlamenter ya da milletvekili yılın belli dönemlerinde bir araya gelip, Avrupa işlerini konuşuyorlar, Avrupa sorunlarını tartışıyorlar.
Avrupa Parlamentosu'nda ise AB üyesi 27 ülke temsil ediliyor, onun coğrafyası da malum, bizim batı sınırlarımızda noktalanıyor. 27 ülkeden 736 parlamenter yılın belli dönemlerinde bir araya gelip AB'nin yasama ve denetim işlerini yerine getiriyorlar.
Buyurun size iki Avrupa...
Biri, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin sınırlarını çizdiği Avrupa'nın parlamentosu.
Diğeri Fransa eski Cumhurbaşkanı General Charles de Gaulle'ün tanımladığı "Atlantik'ten Urallar'a kadar uzanan" Avrupa'nın parlamentosu.
Daha tuhafı; General de Gaulle'ün çizdiği Avrupa'nın parlamentosu olan Avrupa Konseyi'nin bünyesinden doğdu öbür Avrupa, yani AB ve onun meclisi, yani Avrupa Parlamentosu.
Daha daha tuhafı; Avrupa Konseyi'nin 12 kurucu üyesinden (Belçika, Danimarka, Fransa, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, İsveç, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan) sadece 2'si Avrupa Parlamentosu'nun, dolayısıyla AB'nin dışında kaldı: Kendi iradesiyle Norveç ve kendi iradesi dışında Türkiye.
Daha daha daha tuhafı; Avrupa Konseyi, 1949'da "Özgürlükler kıtası"nın ve "Çoğulcu demokrasi"nin kalesi olarak, "Öbür Avrupa"ya meydan okumak için kuruldu. Öbür Avrupa? İngiltere eski Başbakanı Sir Winston Churchill'in eseri olan tanımla, "Demir Perde'nin öte yakasında kalanlar" ın Avrupa'sı. Sovyetler Birliği'nden Polonya'ya, Baltık Cumhuriyetleri'nden Orta Avrupa'ya kadar uzanan, koca kıtanın yarısından fazlası...
Ama "Öteki Avrupa"nın birçok ülkesi, bir sürü devleti (Bulgaristan, Slovenya, Slovakya, Macaristan, Romanya, Çek Cumhuriyeti, Letonya, Litvanya, Estonya, hatta Doğu Almanya) bugün AB'nin üyesi. Buna karşılık "Öteki Avrupa"ya karşı "Özgür Avrupa" nın ebeliğini yapan Türkiye, AB'nin de dışında, dolayısıyla Avrupa Parlamentosu'nun da...
"Bu nasıl iş? Konuyu açtığında ne diyorlar" diye sordum Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu'na dün sabah makamında sohbet ederken. Güldü. "Bu garipliğin izahı yok ki" demeye getirdi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü karşılamaya ve ağırlamaya hazırlanan Çavuşoğlu'yla sohbetten sonra Avrupa Sarayı'nın alt katındaki kitapçıya uğradım. Baktım; en gözde raf Türkiye üstüne kitaplarla dolu.
Birkaçını not ettim:
"İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Işığında Türkiye'de İfade Özgürlüğü": Ümit Kılınç'ın yazdığı 630 sayfalık bir kitap.
Türkiye'nin AB'ye katılımı: Kıymet Ant'ın 435 sayfalık araştırması.
Türkiye, İslam, Milliyetçilik ve Modernizm: Carter Vaughn Findley'in 530 sayfalık kitabı,
AB'nin Türkiye'nin Üyeliğine İlişkin Politikaları ve Orta Avrupa Deneyimleri: Lucie Tunkrova ve Pavel Saradin'in 190 sayfalık çalışması.
AB-Türkiye İlişkilerinin 50 Yılı, Sisyphe Efsanesinden Farksız Bir Öykü: Armağan Emre Çakır'ın 190 sayfalık eseri.
Türkiye Ne İstiyor? İhtiraslar ve Uluslararası Stratejiler: Gilles Dorronsoro'nun 130 sayfalık kitabı.
- Ve de bir başka rafta Fransa eski Başbakanı Michel Rocard'ın kitabı: "Türkiye'ye Evet!"
Türkiye, AB'de değil, Avrupa Parlamentosu'nda yok ama Avrupa hep Türkiye'yle yatıp Türkiye'yle kalkıyor...