Fildişi Sahili'ndeki ciddi, çok ciddi gelişmelere medyamız yeterli ilgiyi göstermiyor. Ama hata ediyor.
Çünkü, bu Batı Afrika ülkesindeki krizin çözümü siyasi iktidarın meşruiyeti konusunda yeni bir evrensel kriter olacak.
5 Aralık tarihli "Bir Afrika seçimi" başlıklı yazımızda da anlattığımız gibi, Fildişi Sahili'nde 28 Kasım'da yapılan devlet başkanlığı seçiminde iki aday yarıştı: 10 yıldır başkanlık koltuğunda oturan Laurent Gbagbo oyların yüzde 45.9'unu, rakibi Alessane Outtara ise yüzde 54.1'ini aldı.
Yani seçimi Outtara kazandı. Zaten yüksek seçim kurulu da bu sonucu onayladı.
Son sözü anayasa mahkemesinin söylemesi gerekiyordu. Tüm üyeleri Gbagbo tarafından atanan yüksek mahkeme tam tersine bir karar verdi: Outtara'nın kalesi olan kuzey bölgelerindeki oyların bir bölümünü iptal ederek, Gbagbo'nun oyların yüzde 51'iyle yeniden başkan seçildiğini ilan etti. Tabii ortalık karıştı.
BM, AB, Afrika Birliği ülkeleri bu sonucu reddettiler ve Outtara'yı başkan olarak tanıdılar.
Ama bu baskılar Gbagbo'yu pes ettirmeye yetmedi. Tam tersine, yeni bir başbakan atadı, onun oluşturduğu bakanlar kurulunu onadı.
Outtara da kendi başbakanı ve kendi hükümeti ile göreve başladığını dünyaya duyurdu.
Şimdi Fildişi Sahili'nin başkenti Abidjan'da birbirinden sadece bir kilometre uzaklıktaki iki mekânda iki ayrı devlet başkanı, iki ayrı başbakan, iki ayrı hükümet ülkeyi yönetiyor!
Ve ülke hızla kaosa sürükleniyor. Hatta yeni bir iç savaşa...
Çünkü sandığın galibi Outtara önceki gün taraftarlarına iktidarın sembollerinden biri olan devlet radyo ve televizyon kurumunun denetimini ele geçirmeleri çağrısı yaptı. Onlar da uyup binaya doğru yürüyüşe geçtiler. Gbagbo'ya bağlılığını sürdüren askeri birlikler kalabalığı yaylım ateşine tuttu. Outtara'ya bağlı özel güçler de ateşe ateşle yanıt verdi. Bilanço: Kimine göre 30, kimine göre yüzlerce ölü.
Yıllarca süren iç savaşı ancak BM barış gücünün müdahalesiyle durdurabilen uluslararası topluluk, bu tehlikeli gelişmelere seyirci kalamazdı. Kalmadı da.
Önce Gbagbo'nun ülke ekonomisini yöneten kolları kesildi: Gümrük gelirleri bloke edildi.
Onu iş dünyasının "Durum aydınlanıncaya kadar" vergi ödemelerini askıya alması izledi.
Üçüncü adım, Gbagbo'nun ekibinden epeyce kişinin AB ve Afrika ülkeleri tarafından kara listeye alınmaları oldu.
Ne var ki, cendere giderek daralmasına rağmen Gbagbo koltuğunda oturmakta direnince iki girişim daha yapıldı:
AB liderler zirvesinden Gbagbo'ya ültimatom kararı çıktı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin açıkladığı ültimatomda Gbagbo'ya iktidardan ayrılması için üç gün süre tanındı. Yoksa? Gbagbo ve eşinin mal varlığı dondurulacak, vize yasağı getirilecek. ABD'nin ve Afrika ülkelerinin de bu girişimi izleyecekleri kesin. Böylece Gbagbo ülkeden dışarı adımını atamaz duruma gelecek.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Luis Moreno-Ocampo, Başkan Gbagbo, onu destekleyen komutanlar ve onun bakanlar kurulu üyeleri hakkında "İnsanlık suçu işlemek"ten soruşturma açmaya hazırlandığını açıkladı.
Moreno-Ocamba'nın şakası yok: Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerin birçok sivil ve askeri yetkilisi hakkında soruşturma yürütüyor. Bunlardan 12'si için uluslararası tutuklama kararı çıkarttı. Birkaçını tutuklattı bile.
Siyasal iktidarın meşruiyetinin kaynağı sandık mı, yoksa askeri veya yargısal darbe mi? Fildişi Sahili'ndeki krizin sonucu işte bu hayati soruya uluslararası yanıt olacak.
Ve -umarız- bundan böyle hangi ülkede olursa olsun iktidarı gasp etmeye kalkışacaklar evrensel yaptırımlarla karşı karşıya kalacaklarını, hele bir de kan dökerek iktidarda tutunmaya çalışırlarsa uluslararası mahkemelerde hesap vereceklerini bilecekler.
Fildişi Sahili'nde kriz işte bu nedenle çok önemli.