İki ay önce AB'ye tam üyelik başvurusunda bulunan İzlanda ile ilk tur görüşmeler tamamlandı bile. Kutlarız.
AB, Slovenya ile sınır anlaşmazlığı nedeniyle bir yıl kadar ara verdiği Hırvatistan'la görüşmelere yeniden başladı. Hem de rötarı kapatmak için süreci ileri vitese takarak. Hırvatistan'la fasılların açılıp kapanması 2010 sonuna doğru bitirilecek ve bu Batı Balkan ülkesi de 2011'de AB ailesine katılmış olacak. Hayırlı olsun.
Yunanistan'la isim anlaşmazlığını giderir gidermez Makedonya da müzakere masasına oturacak. Ardından Karadağ. Sonra Arnavutluk. Sonra Kosova. Daha sonra veya önce Sırbistan. Ve Bosna-Hersek. Ve de Moldova. 7 ülkeyle bir paket halinde müzakere sürecinin başlatılması olasılığı bile var. Tıpkı 2004'te 10 ülkenin topluca üyeliğe kabul edilmeleri gibi. Onlara da kocaman bir alkış.
Saydığımız bu ülkelerin de yakın ve orta vadede AB bünyesine alınmalarıyla Avrupa'da birlik dışı üç ülke kalacak: Kendi isteğiyle AB'ye "Hayır" diyen Norveç, AB'ye -şimdilik- nazlanan İsviçre ve müzakere süreci neredeyse durmuş olan Türkiye.
Evet, ne Ankara, ne Brüksel, ne de dönem başkanı İsveç'in başkenti Stockholm açıkça dillendiriyor ama Türkiye-AB müzakere süreci durdu.
Çok taze bir örnek verelim: Türkiye ile Avrupa Birliği arasında zaten açılabilecek pek fazla fasıl kalmadı. Çünkü 7'si AB Konseyi (Liderler zirvesi) kararıyla askıya alınmış durumda. 5'i "Tam üyeliğe götürecek" gerekçesiyle Fransa tarafından engelleniyor. Birkaçını ("Enerji" gibi) Rumlar çelmeliyor. İşte böyle bir tabloda AB Komisyonu ve Dönem Başkanı İsveç pek itiraz gelmeyeceğini düşünerek kıyıda köşede kalmış bir faslı masaya getirmeye kalktılar. AB'de kural şöyle: Aday ülkeyle bir fasıl açılmadan önce üye ülkelerin tutumlarını görmek için bir süre bekleniyor. Buna "Sessizlik dönemi" deniliyor.
İşte o dönemin son gününün son saatlerinde iki üyeden, "Erteleyin" talebi geliverdi. Gerekçe: "Hükümetlerimiz henüz karar vermedi."
Hangi üyeler mi? Yunanistan ve Rum yönetimi elbette. Haydi bunu da geçtik; peki sadece ama sadece Türkiye için Kopenhag Kriterleri'nin sürekli değiştirilmesine, her maddeye hep yeni yorumlarla yeni koşullar eklenmesine ne demeli? "
Ortak pozisyon" palavrası
AB işte böyle bir tabloda Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir'in İSEDAK (İslam Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi) zirvesi için İstanbul'a gelmesine kıyameti kopardı. Ankara'daki AB Temsilciliği'nin müsteşar düzeyindeki diplomatı Dışişleri Bakanlığı'na giderek El-Beşir konusunda "AB'nin Ortak Pozisyonu"nu anlattı.
Biz de "Vay canına AB'nin ortak dış politikası ve ortak pozisyonu varmış" diyerek çok ama çok güldük.
Çünkü Gazze Operasyonu'nda İsrail'in ve Hamas'ın sorumlu oldukları savaş ve insanlık suçlarını konu alan Goldstone Raporu'nun BM Genel Kurulu'ndaki oylamasında AB üyelerinin pozisyonlarını hatırladık. Buyurun 27 AB üyesinin raporla ilgili oy dağılımı veya darmadağınıklığı:
Almanya, İtalya, Hollanda, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya, "RET" oyu verdiler.
İrlanda, Portekiz, Malta, Slovenya ve Rum yönetimi "KABUL" oyu kullandılar.
İngiltere, Fransa, İspanya, Belçika, Lüksemburg, Bulgaristan, Romanya, Avusturya, İsveç, Danimarka, Yunanistan, Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya "ÇEKİMSER" kaldılar.
Ortak savunma ve dış politika izlenmesi için bir "Yüksek Komiser" (Javier Solana) görevlendirmiş olan Avrupa "Birliği" ne bakar mısınız?
Bir de o birliği, o ortak dış politikayı ve o ortak tutumu Türkiye'ye dayatmaya kalkmıyorlar mı; gülmez misiniz?