Okurlarımızdan, Musevi kökenli Türk vatandaşlarından ve akademisyenlerden gelen mesajlar, Filistin sorununun geçmişini irdelediğimiz "Düne dönüş" başlıklı üç yazımızın epey yankı yarattığını gösteriyor.
Gelin bir de "Bugün"e, bölge halkının günlük yaşamında göğüslemek zorunda kaldığı gerçeklere göz atalım.
İsrail Hükümeti, Gazze Operasyonu'nda işlenen savaş ve insanlık suçlarının incelendiği Goldstone Raporu'na destek amacıyla hazırlanan ve BM Genel Kurulu'nca kabul edilen karar tasarısının "Gerçeklerden kopuk olduğunu" öne sürdü. Peki gerçekler ne?
Soruya Goldstone Raporu'nu bir yana bırakıp, İsrail'in -bildiğimiz kadarıyla- bugüne kadar herhangi bir itirazda bulunmadığı üç kaynaktan alıntılarla yanıt arayalım.
İlki, raporlarıyla zaman zaman Ankara'yı da kızdıran Uluslararası Af Örgütü'nün bir "Saha çalışması". İki hafta kadar önce açıklandı. Şöyle bir tespitle başlıyor:
"İsrail, Filistin topraklarındaki tüm su kaynaklarına el koydu. Ayrıca yasadışı yerleşimcilerin bu kaynakları sınırsız kullanmalarına göz yumarken, Filistinliler'in suya erişimlerini iyice kısıtladı."
Epeyce de örnek sıralanıyor: "Yasadışı yerleşimciler geniş tarlalarını ve bahçelerindeki çimleri, yüzme havuzlarını İsrail ile Filistin'in ortak kaynaklarından sürekli besliyorlar. Buna karşılık yerleşimcilerin bitişiğindeki Filistin köylerinde, yeni kuyular açılması yasaklandığı gibi, süresi dolan kuyuların izinleri de yenilenmiyor. Batı Şeria'da 200 bin Filistinli'nin evlerinde su akmıyor. Gazze'deki durum daha da kötü: Son operasyonda bombalanan kuyular, su depoları, pompalama istasyonları ve kanalizasyon şebekesi, İsrail'in malzeme girişini engellemesi yüzünden onarılamıyor."
Sakinleştirici ve kelepçe
İkinci alıntımız, "Agence France Presse" in üç gün önce servise koyduğu bir Gazze röportajından. Buyurun birkaç cümle: "Gazze halkı, açık hava cezaevine kapatılmanın ve sürekli şiddet ortamında yaşamanın getirdiği derin bunalıma karşı çareyi sakinleştirici ilaçlarda ve uyuşturucuda arıyor. Doktorlar ve sosyal hizmet uzmanları Gazze Şeridi'nde son iki yılda hem ilaç, hem de afyon tüketiminde patlama kaydedildiğini belirtiyorlar. Eczaneler sakinleştirici ilaçları reçetesiz satmayı reddettikleri için halk ihtiyacını karaborsadan karşılıyor. Otoriter Hamas bile bu salgın karşısında çaresiz kaldı."
Bir örnek daha verelim. Bu kez "Jeune Afrique" dergisinde üç gün önce yayınlanan bir haberden:
"İsrail güvenlik güçleri 29 Ekim'de Filistin özerk bölgesi toprakları içinde yer alan Beytülhalim Üniversitesi'nde okumakta olan Berlanti Azzam adlı Filistinli kızı kelepçeleyip Gazze Şeridi'ne gönderdiler. Azzam üç haftada bu muameleyle karşılaşan 6'ncı öğrenci oldu. Gazze'den bu yıl 1.983 genç Batı Şeria'daki üniversitede okumak için başvurdu, sadece 1.145'ine izin verildi. Yabancı ülkelerde okumak için çıkış izni isteyen 838 öğrencinin başvurusu da geri çevrildi.
İsrail yetkilileri yurt dışında okumak isteyen Filistinli gençlere karşılanması güç kriterler getirdi: Geçerliliği tanınmış bir akademik burs bulmak gibi. İsrail'in diplomatik temsilciliğinin olduğu ülkelerde okumak gibi.
Ya Gazze'den Batı Şeria'ya geçişin kısıtlanması? O da Gazze için uygulanan genel politikadan kaynaklanıyor. Gazzeli gençlere Batı Şeria'da dolaşım özgürlüğü verilmesinin ailelerin birleşmesini özendireceği düşünülüyor. Ailelerin birleşmesinin ise bir süre sonra Filistinliler'in kendi devletlerinde yaşama taleplerini meşrulaştırmasından korkuluyor."
İsrail'in "Hayattan kopuk" dediği gerçekler bunlar. İsrailli dostlarımız alınmasınlar ama Güney Afrika'daki ırkçı rejimin yıkılmasından bu yana dünyada hiçbir ulus böylesine utanç verici bir ayrımcılığa uğramadı, en totaliter rejimler bile bu kadar acımasız olmadı...