Dışişleri Bakanı, sevgili hocamız (Akademik kariyerini bugünkü işinden daha çok sevdiğini ve öğrencilerini çok özlediğini, ayrıca "Derin Strateji"nin devamı olacak müsveddeleri bitirilmiş çalışmalarını yayına hazırlayacağı günleri iple çektiğini biliyoruz) Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun bu coğrafyanın dengelerini yeniden kurma çabası, bize çocukluk ile gençlik yılları arasındaki dönemde "Ekmek teknemiz" olan bir uğraşımızı hatırlatıyor.
O iyice yoksul yıllarımızda geçimimizi sağlamak için halı deseni üretirdik. Daha doğrusu, minnacık desenleri bire bir halı boyutlarına getirirdik. Annem ve kardeşimle birlikte.
İşi anlatmak kolay değil, ama deneyelim: Halı üreticisi bize avuç içi kadar bir desen ile örneğin 4X4 metre boyutlarında, yani 16 metrekarelik bir kâğıt verirdi. 16 metrekare, dokunacak halının boyutuydu. İşimiz o avuç içi kadar deseni birer milimetrekarelik binlerce karecikten oluşan, halı boyutlarındaki kâğıda uygulamaktı. (Not: Her karecik bir ilmik anlamına geliyor.)
Kâğıdı yere sererdik. Sonra ellerimizde birer resim fırçası, çevremizde her renkten boyaların doldurulduğu hokkalar veya bardaklar, o kareli kâğıdın önüne otururduk. Herkes bir yerden başlardı.
En küçük hatayı bile kaldırmayan bir iş. Bir yanlış hesapla, diyelim ki gül deseninin bir yaprağını birkaç milimetrekare büyük aktardık; yandı gülüm keten helva! İşveren -pahalı olduğu gerekçesiyle- yedek kâğıt vermediği için, kim bilir kaç günlük emeğimizi silip sıfırdan başlamak zorunda kalırdık. Üstelik, desenin belli bir tarihte teslim edilmesi gerektiği için, rötarı kapatabilmek uğruna uykumuzdan vazgeçip sabahlara kadar çalışırdık.
Tabii keyifli yönü de vardı: Son milimetrekareler de boyanıp avuç içi kadar desen bire bir halı boyutlarına gelince, yorgunluk terleri huzur pınarının gür ve soğuk sularına dönüşürdü.
Nasıl bir desen çıkacak?
Davutoğlu'nun -bize göre- yaptığı da o: Bu geniş ve tanımlamaya kim bilir boyaların yetmeyeceği bir coğrafyadan uyumlu bir desen ortaya çıkarmak.
2003 başında farklı renklerde boyanması ama asla yanındakine taşmaması gereken karecikleri doldurmaya başladığında, en az 50 yıldır değişmemiş ilkelere ve ezberlere dayalı diplomasinin rehavetinde olanlar, uğraşına pek anlam veremediler. Boyanan karelerden de bir şey çıkaramadılar. Desenin tamamını kestirmekte bocaladıkları için. "Devlet politikası" nın geçerli olduğu alanlar dışındaki gelişmelere kayıtsız oldukları için. Daha önemlisi, Kıbrıs, Ege, Yunanistan gibi sorunlarda bile "Devlet politikası"nın değişebileceğini akıllarından geçiremedikleri için.
Davutoğlu'nun kırmadan-dökmeden nice güçlükleri göğüslediğini biliyoruz. Ama artık onun için de -bizim bir halı desenine son fırça darbesini indirdiğimiz anda olduğu gibi- çabalarını keyfe döndüreceği günler başlıyor. Belki de başladı:
ABD, 4 yıl aradan sonra Şam'a yeniden büyükelçi atamaya karar verdi.
Ondan bir süre önce Suriye, tarihinde ilk kez Lübnan'da büyükelçilik açtı.
Ondan önce de Irak'ta Sünniler hükümete döndü.
Ondan önce veya sonra da Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanları daha sık buluşmakta mutabık kaldılar, (Bir ayda Prag'da ve Saint Petersburg'da bir araya geldiler. Üçüncü zirve Temmuz'da Trieste'de olacak.)
Ondan önce veya sonra Af-Pak'ta (Malum; Obama yönetimi Afganistan ve Pakistan sorunlarını tek dosyaya dönüştürdü) hareketlenme başladı.
Ondan önce ya da sonra Ege'de taşları oynatmak için Davutoğlu'nun Atina'yı ziyaret etmesi kararlaştırıldı. Ondan önce veya sonra, Davutoğlu'nun Irak'ı ziyaret etmesi (Tahminimiz, Kuzey Irak'a da uğrayacak) kesinleşti.
Ondan ya önce ya da sonra fark etmez; Türkiye ile İsrail arasında -Davos'taki "One minute" kriziyle başlayan- soğukluğa son vermek için, bir dizi ziyaret yapılmasında anlaşma sağlandı.
Belgrad'dan İslamabad'a uzanan coğrafyanın halı deseninin binlerce milimetrekaresini Davutoğlu'nun fırçası tek tek boyuyor, dolduruyor.
Desen tamamlanınca ve halı örülünce, ortaya bir şaheserin çıkacağı kesin. Yeter ki, fırça kırılmasın, boya taşmasın, desenin ölçüleri şaşmasın...