Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 yol arkadaşının hayatlarına mal olan kaza nedeniyle yerel seçim kampanyası hem erken, hem de trajik bitti.
Ancak bu facianın şoku atlatıldıktan sonra geriye dönüp bakıldığında, kampanyanın Türkiye açısından gerçekten bir dönüm ve dönüşüm noktası olduğu anlaşılacak.
Her ne kadar tüm seçimlerde olduğu gibi, bu kez de kampanyayı mitingleriyle, demeçleriyle, çıkışlarıyla liderler sürükledi ama geri planda, adaylar bazında saymakla bitmeyecek "hoşluklar" yaşandı.
Geçmişe sünger
Geçmişte yerel seçim kampanyalarına partilerin ve adayların "Popülizm yarışı" damgasını vururdu.
Vaatlerin başında kaçınılmaz ve vazgeçilmez olarak "İmar affı" gelirdi. Kaçak yapılara ve kentleri kanserli hücreler gibi kuşatan gecekondulara affın, oy avcılığında en önemli silah olduğuna inanılırdı. Üstelik bu kaçak yapıların ve gecekonduların çoğu mülkiyeti özel arazilere inşa edildiği için, işgallere de özendirici yeşil ışık yakılmış olurdu.
İmar affını kaçak yapılara elektrik, su, kanalizasyon ve telefon bağlatma izlerdi. Daha sonra o kaçak yapılarla ve gecekondularla doğan yeni mahallelerin yollarının yapılması vaadine sıra gelirdi.
Onu da parti delegelerine büfe izni dağıtma, belediye kadrolarını partililerle şişirme gibi taahhütler izlerdi.
29 Mart 2009 yerel seçimlerinin kampanyasında Türkiye'nin hiçbir yerinden, hiçbir partinin adayından bu tür vaatler kulağımıza gelmedi.
Tam tersine her yerde tüm partiler ve tüm adaylar geçmişteki vaatlerin ve icraatların kötü mirası olan çarpık yapılaşmayı ve ondan kaynaklanan sorunları çözmek için bize son derece keyif veren "Proje yarışı"na giriştiler.
Çünkü seçim başarısının;
- Oy uğruna kentleri feda etmekten, yeni hastalıklar musallat etmekten değil sağlıklı kentlerden...
- Yeşil alanları imara açmaktan değil, tam tersine yeşili artırmaktan ve çevreyi korumaktan...
- Hayvanları itlaf etmekten değil, kent halkının vicdanını kanatmayacak sağlıklı barınaklarda toplamaktan...
- Kamu kaynaklarını yandaşlara peşkeş çekmekten değil, herkesin yararlanacağı projelerde değerlendirmekten...
- Belediye kadrolarını "Ne iş olsa yaparım" diyenlerle doldurmaktan değil, profesyonel yöneticilerden oluşan bir "Beyin takımı" kurmaktan geçtiğini artık gördüler, anladılar.
Türkiye kazanacak
Kentlerimizin çehresini değiştirecek bu yeni siyaset anlayışına parti farkı gözetmeden masamızda yığılan broşürlerden rastgele seçtiğimiz birkaç örnek verelim:
- Bir aday toplu taşıma olanaklarını artırmak için raylı sistem projeleri üretmeyi, trafiği rahatlatacak altgeçitler ve kavşaklar inşa etmeyi, bazı alanları yayalaştırmayı, yeni meydanlar açmayı, havai hatları ve elektrik kablolarını yeraltına almayı, engelliler, gençler ve yaşlılar için özel merkezler kurmayı, halkın dayanışma ve komşuluk duygularını güçlendirmek için mahalle konakları yapmayı vaat ediyor.
- Bir başkası kenti demir ağlarla öreceğini (Raylı sistem ve metro projeleri), yeraltı otoparkları inşa edeceğini, son teknoloji ürünü sinyalizasyon sistemleriyle trafik kazalarını azaltacağını, kent ormanları ve rekreasyon alanları düzenleyeceğini söylüyor.
- Bir diğeri "Bireysel çıkarları kamusal yararlara dönüştürmeyi", "Ortak yönetim ve etkin katılım sağlamayı", "Kenti tesadüflerle değil, bilinçle ve bilimle yönetmeyi" taahhüt ediyor.
- Biri "Kent kültürünü ve kimliğini korumaya", "Küresel ısınmaya karşı kentleri temiz enerji kaynaklarıyla beslemeye", "Ranta, spekülasyona dayalı imar planlarının değiştirilmesi yerine, çevreye duyarlı, güneş enerjili ekolojik planlama modelleri getirmeye" dayalı "Uygar kentler projesi" öneriyor.
Ne güzel değil mi?
Bu seçimde sonuçlar ne olursa olsun, Türkiye kazanacak. Haydi sandık başına.