Münih Güvenlik Konferansı'nın yöneticisi Almanya'nın Washington eski Büyükelçisi Wolfgang Ischinger dün Türkiye saati ile 12.30 sıralarında kürsüye gelen konuğu "Bayanlar, baylar; ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden" diye anons edince Bayerischer Hof Oteli'nin toplantı salonunu dolduran birbirinden önemli konuklar heyecanlarını güçlükle bastırdıkları bir sessizliğe büründüler.
Çünkü ABD Başkan Barack Obama, yardımcısı Biden aracılığıyla uluslararası kamuoyuna yeni yönetimin dünya sorunlarına bakışını açıklayacaktı. Açıkladı da.
Tek yanlı, "Ya bendensin, ya bana karşı" anlayışı yerini "ABD'nin dünyanın geri kalanına ihtiyacı olduğu kadar. Dünyanın geri kalanının da ABD'ye ihtiyacı olduğu" gerçeğinden hareketle, "Dinleyeceğiz ve danışacağız" yaklaşımına bırakıyordu. Bir başka deyişle, Obama uluslararası ilişkilere "Yeni bir ton" getirmeye kararlıydı.
Biden, Fransa'nın NATO'nun askeri kanadına dönüşünden (Sarkozy konuşmasında lirik ifadelerle "Bizsiz dünyada bir şeyler hep eksik kalır" anlayışıyla ele aldı) İran krizine, Afganistan'dan Rusya'yla ilişkilere kadar tüm önemli başlıklarda Beyaz Saray'ın yaklaşımını yanlış anlamaya imkân bırakmayacak netlik ve kesinlikle anlattı.
Gelelim, Türk heyetinin temaslarına...
Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Münih'teki ilk gününde Ermenistanlı mevkidaşı Eduard Nalbantyan'la bir araya geldi. Son 10 günde 4'üncü randevuları! (Davos'ta da 3 kez görüştüler.) Gecenin ileri bir saatinde gerçekleşen bu buluşmadan önce Babacan, üç önemli isimle daha görüştü.
İlk konuğu Hindistan Ulusal Güvenlik Koordinatörü Mayankote Kelath Narayanan oldu. Konu: Elbette, "Hindistan'ın 11 Eylül'ü" denilen Bombay saldırıları. Pakistan'ın "Atom bombasının babası" Abdülkadir Han'ın evinde gözaltında tutulmasına son verildiğini açıkladığı saatlerde yapılan görüşmede Hintli yetkili Babacan'a bu eylemlerin İslamabad rejiminin işi olduğuna ilişkin kanıtlar sıraladı. Daha sonra Pakistan'a "Ayağını denk alması için" mesaj iletmemizi ima etti. "Yoksa kamuoyu baskısıyla Hindistan'ın müthiş bir misillemede bulunabileceğini" ekledi. Tabii yine ima yoluyla.
Onu izleyen ikili temasta Babacan'ın karşısında Uluslararası Atam Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed El Baradey vardı. Edindiğimiz izlenim: Baradey'in İran'a açtığı bir hayli cömert kredi henüz tükenmedi. Bundan sonraki gelişmeleri Obama yönetiminin tercihleri belirleyecek. (Not: Sarkozy, Biden'den önce yaptığı konuşmada, İran'ın uzaya uydu göndermesinin "Kötü, çok kötü bir haber" olduğunu söyleyerek, ABD'ye gaz vermeye çalıştı.)
Ve nihayet Babacan üçüncü olarak İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband ile bir araya geldi. Konu: Ortadoğu, Gazze, Irak, İran... Ama onlardan da önemlisi Kıbrıs. Miliband, Kıbrıs'ta barış ve yeniden birleşme görüşmeleri sonuçsuz kalırsa, AB içinde bazı ülkelerin Türkiye'yle müzakerelerin askıya alınması için harekete geçebilecekleri uyarısında bulundu. (Not: Bu konuyu ayrı bir yazıda ayrıntılı olarak ele alacağız.)
Yan yana giden iki hızlı tren
Babacan-Nalbantyan görüşmesine gelince; ABD'deki Ermeni lobisinin Temsilciler Meclisi'ne yeni bir karar tasarısı sunmak için kolları sıvadığı haberlerinin geldiği gün yapılan bu görüşme öncesi Babacan'la sohbetimizde şöyle bir tablo oluştuğunu gördük:
1- Türkiye Ermenistan arasında 2007 Eylül'ünde İsviçre'de başlayan görüşme süreci kendi kulvarında ilerliyor.
2- Azerbaycan ile Ermenistan arasında "Minsk Grubu" aracılığıyla yürütülen ve zaman zaman iki ülke devlet başkanları ve dışişleri bakanları düzeyinde görüşmelerle pekiştirilen müzakere süreci de yürüyor.
3- İki süreç birbirini tetikliyor. Türkiye-Ermenistan görüşmelerinde kaydedilen gelişmeler, Azerbaycan-Ermenistan müzakerelerinde de teşvik unsuru oluyor. Ya da tersi.
Sonuç? İki süreç birlikte tamamlanacak. Yani, olası bir çözüm paket olacak: TürkiyeErmenistan ilişkilerinin normalleşmesinin (Diplomatik ilişki kurma, sınırı açma) ve Yukarı Karabağ sorununun çözümünün ilk adımları birlikte atılacak.
Bu ilk adımlar için Babacan tarih vermekten özenle kaçındı ama biz bu yıl sonuna varmadan, bir şeylerin pişmiş olabileceği izlenimi edindik. Hayırlısı.