Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, "Projede epey mesafe aldık" derken gözleri parlıyordu.
Projeden kastı, merhum Turgut Özal'ın vizyonunun temel taşlarından olan ve AK Parti iktidarının da benimsediği "İstanbul'u uluslararası finans merkezi yapmak" hedefi.
Ekren, kamu adına Devlet Planlama Teşkilatı'nın, finans sektörü adına da Türkiye Bankalar Birliği'nin lokomotifliğinde götürülen projede "Herkesin elini taşın altına koyması için" İstanbul'da bilgilendirme toplantıları yapıyor: İş dünyasıyla, meslek örgütleriyle, bankacılarla, yabancı yatırımcıların temsilcileriyle, üniversitelerle... Bu çerçevede biz bir grup medya temsilcisini de akşam yemeğinde ağırladı.
Verdiği bilgiye göre, DPT'nin 2007-2013 dönemi Beş Yıllık Kalkınma Planı'na alınan ve 2009 Programı'na konulan projeyle ilgili 9 komisyon oluşturuldu. Bu birimler Mayıs sonuna kadar raporlarını tamamlayacaklar. Sonra bu raporlar ışığında "Strateji belgesi" hazırlanacak. Ve nihayet bu belge 6-7 Ekim tarihlerinde İstanbul'da toplanacak IMF-Dünya Bankası ortak genel kurulunda uluslararası kamuoyuna açıklanacak.
Ne yazık ki, proje henüz kamuoyundan fazlasıyla hak ettiği ilgiyi ve desteği bulamadı. Somuta indirgenmesindeki güçlükler nedeniyle. Daha da önemlisi, yanlış algılamalar, hatalı değerlendirmeler ve spekülasyonlar yüzünden.
Örneğin kimi çevreler olayı Merkez Bankası'nın, kamu bankalarının genel müdürlüklerinin, Sermaye Piyasası Kurulu'nun ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun Ankara'dan İstanbul'a taşınması olarak gördü.
Kimileri ise bankaların ve finans sektörünün diğer kuruluşlarının belirli bir semtte toplanması olarak algıladı. Hatta adaylar bile sayıldı: Ataşehir, Maslak... Bir başka ifadeyle proje, "Finans serbest bölgesi" ya da "Finans kurumları organize bölgesi" yaklaşımına indirgendi.
Gerçek bir küresel proje
Oysa proje sadece kentin değil, tüm Türkiye'nin potansiyelinin topyekûn seferber edilerek İstanbul'un uluslararası yatırımcılar için "Çekim merkezi"ne dönüştürülmesini, bir "Dünya markası" yapılmasını amaçlıyor. Böylece İstanbul 10 yıl içinde Dubai, Moskova ve Varşova'dan da önemli bölgesel finans merkezi, 30 yıl içinde de New York, Londra, Tokyo gibi küresel finans merkezi olabilecek.
Elbette bu hedeflere ulaşabilmek için fiziki altyapının yenilenmesi gerekecek: Ulaşım sorununun çözümü, kentsel dönüşümün tamamlanması, İstanbul'a yerleşecek uluslararası yatırımcıların ve yöneticilerin New York'tan, Londra'dan farksız ortamda yaşamalarını sağlayacak tüm imkânların yaratılması gibi. Hatta bu çerçevede DPT ile Dünya Bankası'nın ortaklaşa hazırladıkları "Megakent" önerisi de uygulanacak.
Ama "İstanbul Uluslararası Finans Merkezi" projesinin hayati bir etkisi daha olacak: Türkiye'yi değişim ve dönüşüm sürecine sokacak.
Ekren'in "Yeni nesil reformlar dalgası" dediği bu süreçte, örneğin köklü bir hukuk ve yargı reformu yapılacak. Hem hukuk sistemini etkinleştirmek, yasalara uluslararası finans kurallarının gerektirdiği nitelikleri kazandırmak, hem de davaların süresini çağdaş standartlara getirmek için. Çünkü, Ekren'in ifadesiyle, "Hukuksal istikrar da en az siyasal ve ekonomik istikrar kadar önem taşıyor."
Ayrıca çok ciddi bir eğitim reformu da kaçınılmaz olacak. Hem nitelikli işgücü yaratmak, hem uluslararası hukukun ve uluslararası finansın tüm bilgileriyle donanmış kadrolar hazırlamak, hem de büyük finans merkezlerindeki okullardan farksız eğitim kurumları yaratabilmek için.
Hepsi bu değil. Kapsamlı bir vergi reformu da bu projenin olmazsa olmazlarından. Vergiyi daha geniş bir tabana yaymak, vergi oranlarını katlanılabilecek, hatta rekabet gücü katabilecek düzeylere indirmek için. Proje bunların dışında bir dizi büyük adım daha gerektirecek ya da kaçınılmaz kılacak.
Türkiye son dönemdeki ataklarını "İki çıpa"nın zorlamasıyla yaptı: Siyasal ve sosyal reformlarda"AB çıpası" rol oynadı, ekonomik reformlarda ise "IMF çıpası". Yeni ve esaslı reform dalgasının itici gücü ise "İstanbul çıpası" olacak. Ne kadar heyecan verici.