Çok iddialı bulabilirsiniz ama Türkiye, PKK'yı bitirmek için ikinci -belki de sonuncu- şansı yakaladı.
İlk fırsat Abdullah Öcalan'ın İmralı'ya kapatılmasıyla doğmuştu ama yararlanılamadı. Çok nedeni var: Kamuoyunun 15 yıl süren "Düşük yoğunluklu savaş"ın travmasının pençesinde çırpınması, dönemin iktidarının (Çok partili koalisyon) açılım için gerekli dirayet ve cesarete sahip olmaması ve tüm bunların üstüne bir de Cumhuriyet döneminin en yıkıcı ekonomik krizinin eklenmesi gibi...
Ama bu kez koşullar çok daha farklı. Herşeyden önce Türkiye, Kürt sorunu ile PKK terörünü birbirinden ayırt edebilecek olgunluğa ve sorumluluğa artık kavuştu. Terörle mücadelenin çağdaş hakların inkarına gerekçe olamayacağını anladı. Ayrıca ABD, enerji (petrol ve doğal gaz) kaynaklarını ve yollarını ele geçirmeye dayalı stratejisinde kilit öneme sahip olan Türkiye'yi koruyabilmesinin ve her yıl yeni bir dünya rekoru kıran Amerikan karşıtlığını (Yüzde 90'larda) aşağı çekebilmesinin PKK'nın sahneden silinmesine destek vermesinden geçtiğini sonunda kabul etti.
5 Kasım mutabakatı
5 Kasım'da Beyaz Saray'da yapılan Başbakan ErdoğanBaşkan Bush görüşmesinde iki tarafın bu "Yeni pozisyonları"ndan bir sentez doğdu. Anahatlarıyla şöyle: Önce "Tam ve sürekli işbirliği" ile PKK'nın beli kırılacak. Ardından PKK ve onun yasal zeminlerdeki siyasal uzantılarının dışında bir muhatap yaratılacak. Bu arada veya bunların yanı sıra Türkiye ile Kuzey Irak'taki oluşum arasındaki ilişkiler normalleştirilecek.
Başkan Bush'un Erdoğan'la görüşme sonrası "PKK bizim de düşmanımız" açıklamasını "Yeni bir oyalama taktiği" diye değerlendirenler fena halde yanıldılar. (Aralarında anlı şanlı emekli paşalar, kerametleri kendilerinden menkul strateji ve jeostrateji uzmanları da var)
Aynı şekilde, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'un "Bölgenin bir an önce demokratik bir yapıya kavuşması gerekiyor. Bu yapının içinde de teröre, yani PKK'ya yer yok" uyarılarını hafife alan "Uzman" kadrolar da şimdi utançlarından ne diyeceklerini bilemiyorlar.
Sonuç olarak, PKK belki marjinalleştirilecek (Sadece İran'ın başını ağrıtması için Pejak'ın bir süre daha varlığını korumasına göz yumulacak), belki lider kadrolarının gücü kırıldıktan sonra militanların dağılmaları, yani dağdan inmeleri sağlanacak, belki Türk Ceza Kanunu'nun "Etkin Pişmanlık"la ilgili 221'nci maddesini esnetecek yasal düzenleme eşliğinde tüm bunlar birlikte yürütülecek.
Tozduman dağılınca
Ancak Türkiye için asıl zorlu sınav PKK'nın toz dumanı dağıldıktan sonra başlayacak. Çünkü Demirel'in "Kürt realitesi", Erdoğan'ın ve nice siyasinin "Kürt sorunu" dedikleri bir olguyla 84 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk kez olarak yüzleşilecek. İsyansız, silahsız olarak. Açıkçası, Türkiye'nin Kürt unsuru yeniden keşfedilecek.
Bu yeni, hatta bambaşka döneme hazırlık için hareketlenme başladı bile. Neredeyse hergün yeni bir senaryo yazılıyor: Kimine göre, Kürt halkının taleplerinin sözcülüğünü AK Parti'nin Güneydoğu milletvekilleri üstlenecek. Kimi Serhat Bucak liderliğindeki HakPar ile Şerafettin Elçi'nin KADEP'inin birleşip yeni bir sinerji yaratacaklarından sözediyor. Kimi DTP'nin yol ayrımına geldiğini, şiddeti reddedenlerin partiden ayrılıp, "Barışçıl çözüm" yanlılarıyla birlikte yeni bir Kürt oluşumunun ebeliğini üstleneceklerini söylüyor...
Tüm bu senaryoların bir ortak noktası var: Yeni Kürt dinamikleri harekete geçiyor. Osman Öcalan bunu "PKK-DTP'nin etki alanının daraltılıp yeni güçlerin etkinlik kazanmaları" diye değerlendiriyor ki, son derece doğru.
Özetle Türkiye, 29'uncu Kürt isyanını da bitirmek üzere. 30'uncusuyla karşılaşmamak için Kürt sorununu tartışmaya ve Cumhuriyet'in varlık nedeni olan ilkeleri çerçevesinde çözmeye hazır mısınız?