Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Filistin'in Arap ve Yahudi devletleri arasında paylaşılması planını kabul etmesinden (29 Kasım 1947'de oylandı; 33 ülke "Evet", Türkiye dahil 13 ülke "Hayır" dedi, 10 ülke "Çekimser" kaldı) 60 yıl sonra dünyanın en kangrenleşmiş sorununa bir kez daha neşter vuruluyor.
ABD'de, Maryland eyaletinde, başkent Washington'a pek de uzak olmayan Annapolis'teki deniz akademisinde bugün başlayacak Filistinİsrail konferansına umut bağlamalı mı? Yorumlarda karamsarlık ağır basıyor.
Gerekçe, "Konferansın üç aktörünün de kariyerlerinin en zayıf ve en zor günlerini yaşamaları: ABD Başkanı Bush, Irak ve Afganistan batağında çırpınıyor. Filistin Başkanı Mahmut Abbas hem halk desteğini yitirdi, hem de Gazze'nin Hamas denetimine geçmesiyle kolukanadı kırıldı. İsrail Başbakanı Ehud Olmert ise hasta, yolsuzluk iddialarıyla iyice gözden düştü. Yani üçü de topal ördek.
İyimserler ise sadece gerek İsrail, gerekse Filistin halklarının yorgun düşüp "Yeter artık" noktasına gelmiş olmalarına bel bağlıyorlar.
Bazı konukların hikmeti
42 ülke ve 8 uluslararası kuruluşun temsilcilerinin katılacağı konferansın bazı davetlileri için "Ne işleri var" diye düşünebileceklerin merakını giderelim.
Örneğin Slovenya, 2008 başında AB dönem başkanlığını devralacağı için çağrıldı.
Yunanistan'ın hikmeti Türkiye'nin katılacak olması. Çünkü Türkiye'nin bulunduğu tüm platformlarda yer almak, bir numaralı önceliği.
Hindistan için de aynı durum söz konusu. Pakistan olduğu için o da Annapolis'te.
Peki ya Brezilya? Onun varlık nedeni daha ilginç: Filistin'den daha çok Arap barındırıyor!
Hemen belirtelim; Annapolis'te çözüm aranmayacak, sadece daha sonra başlayacak görüşmeler için bağlayıcı niyet beyanında bulunulacak. Amaç 2008 sonuna kadar bir barış planında uzlaşmak. Çünkü 2009 ibaşında Bush yerini halefine bırakıyor.
Ve Bush, daha önce Nixon, Carter ve Clinton'un pes ettikleri Filistinİsrail kan davasını çözüp Irak'ı unutturmak, tarihe "Ortadoğu'ya barış getiren adam" olarak geçmek istiyor.
Kudüs, ey Kudüs...
Ama pek kolay değil. Zira müzakereler ilerledikçe o dört hendek yine karşılarına çıkacak:
1- Sınırlar: Filistin, 1948'de çizilen "Yeşil Hat"tın sınır olmasını istiyor. İsrail ise Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşim merkezlerini topraklarına katmak ve karşılığında Necef Çölü'nden bir parça vermek önerisinde direniyor.
2- Mülteciler: 1948'de 700 bin Filistinli, Ürdün, Suriye ve Lübnan'a sığındı. Bugün sayıları 4.4 milyon. Filistin mültecilere topraklarına dönüş hakkı istiyor. İsrail ise Filistin'e bırakılacak topraklara dönmelerini kabul ediyor.
3- Koloniler: 1967'de işgal edilen Batı Şeria'ya 450 bin İsrailli yerleşti. Toprak mübadelesi olursa Şeria'nın kuzeyi ve Kudüs'ün çevresindeki koloniler kalacak, diğerleri boşaltılacak.
4- Kudüs: Çözümü en zor düğüm. İsrail "Ezeli ve ebedi başkentim" diyor, Filistin ise Doğu Kudüs'ten asla vazgeçemez. Sorun şu: Doğu Kudüs hem Haremi Şerif'i barındırıyor, hem Ağlama Duvarı'nı!
Annapolis'teki İsrail heyetinde Savunma Bakanı Ehud Barak da yer alıyor. 2000 Temmuz'undaki Camp David görüşmelerine Başbakan olarak katıldı. Barışın neredeyse eşiğine gelindiği o müzakereleri dinamitleyen Kudüs oldu. Arafat, Clinton'un "Doğu Kudüs'te egemenlik yer üstünde Filistin'in, yer altında ise İsrail'in olsun" formülünü kabul etmeye yanaşmışken, bir anda masadan kalktı.
Dönüşte öldürüleceğinden korkmuştu! Clinton'un 2001 başında görevi Bush'a devretmeye hazırlandığı günlerde Arafat arayıp "Siz büyük adamsınız" dedi. Clinton şu yanıtı verdi: "Hayır, büyük adam falan değilim. Başardım. Sorumlusu da sizsiniz!"
Annapolis süreci başarısızlıkla noktalanırsa Bush sadece benzer duygularla Beyaz Saray'a veda etmeyecek; ayrıca alev alev Ortadoğu da bırakacak. Tıpkı, Camp David'den sadece üç ay sonra İkinci İntifada'nın patlak vermesi gibi.