Türkiye, Avrupa Konseyi'nin kurucu üyeleri arasında yer alıyor. Bu statüsü, AB üyeliği nedeniyle şu sıralar iyice alevlenmiş olan "Türkiye, Avrupa'nın bir parçası mı" tartışmalarında en güçlü silahlarından birini oluşturuyor.
Çünkü, Avrupa Konseyi ile Avrupa Birliği neredeyse iç içe geçmiş durumda. O kadar ki, bayrakları bile ortak. Daha doğrusu AB, Avrupa Konseyi'nin bayrağını kullanıyor.
Avrupa Konseyi'nin üç organı var: Bakanlar Komitesi (üye ülkelerin dışişleri bakanları yer alıyor) Parlamenterler Meclisi (üye ülkelerin milletvekillerinden oluşuyor; Türkiye 12 üyeyle katılıyor) ve nihayet Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi (Türkiye 12 belediye başkanı veya belediye meclisi üyesi ile 6 asil ve 6 yedek 12 il genel meclisi üyesiyle temsil ediliyor).
İşte bu sonuncu organ 19-21 Kasım'da yaptığı güz dönemi toplantısında, medyada "Avrupa Konseyi'nde Kürtçe tartışması" ve "Avrupa Konseyi yerel yönetimlerde Kürtçe'ye izin istedi" gibi başlıklarla bölükpörçük yer alan ve Türkiye'nin başını ağrıtabilecek bir rapor kabul etti .
Çok dilli belediyecilik
Rapor Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in talebi üstüne Türkiye'ye gönderilen ve 810 Ağustos arasında Ankara ile Diyarbakır'da bir dizi görüşme yapan üç üyeli inceleme komisyonunca hazırlandı. Konusu: Güneydoğu'daki DTP'li belediyelerin "Ankara bize baskı yapıyor" iddiaları ama özellikle de Diyarbakır'ın Sur Belediyesi Başkanı Abdullah Demirbaş'ın "Çok dilli hizmet kararı" nedeniyle görevden alınması.
Hatırlayacaksınız; Sur Belediye Meclisi, Demirbaş'ın önerisiyle Türkçe'nin yanı sıra Kürtçe, Süryanice, Arapça ve İngilizce de hizmet verme kararı aldı. İçişleri Bakanlığı'nın talebi üstüne Danıştay, Demirbaş'ı görevden alıp Sur Belediye Meclisi'ni de feshetti. Danıştay kararında "Çok dilli belediyecilik hizmetinin Anayasal ve yasal kurallarla bağdaşmadığı" sonucuna varıldığı belirtildi ve bir önemli saptama yapıldı:
"Sur Belediyesi'nin kararı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı kapsamında bir hakkın kullanılması olarak değerlendirilemez."
(Not: Türkiye, o Şart'ı bazı çekincelerle 21 Kasım 1988'de imzaladı, 9 Aralık 1992'de Meclis'ten geçirdi ve 1 Nisan 1993'te yürürlüğe soktu.)
İzahı zor çelişkiler
Avrupa Konseyi heyetinin raporunda ise tam tersine, "Çok dilli belediyecilik hizmeti"nin Şart'a uygun ve uyumlu olduğu belirtiliyor. Alın size yeni bir tartışma konusu!
Hepsi bu kadar olsa neyse. Raporda Diyarbakır'da ve Ankara'da, İçişleri Bakanlığı yetkilileriyle (isim isim sayılıyor) yapılan görüşmelerde karşılaşılan tuhaf çelişkilerden de uzun uzun söz ediliyor. Birkaçını aktaralım:
İngilizce ile Kürtçe'nin farkı
" Demirbaş ile meclis üyeleri Türkçe'nin yanı sıra Kürtçe de hizmet verdikleri için düşürüldüler ama Sur Belediyesi'nin santralı ve sekretaryası Kürtçe hizmet veriyor. Belediyeyi vekaleten yöneten yetkililer de buna göz yumuyor.
22 Temmuz genel seçimlerinde bölgedeki AK Parti adayları propagandalarını sözde yasak olmasına rağmen Kürtçe yürüttüler.
İçişleri Bakanlığı yetkililerine 'Belediyelerde Türkçe'nin dışında hizmet vermek yasaksa, bazı Akdeniz ve Ege belediyelerinde İngilizce ve Almanca hizmet verilmesine niye ses çıkarılmıyor' diye sorduğumuzda şu yanıtı verdiler: 'İngilizce ve Almanca evrensel diller. Kürtçe ise kökeni bile şüpheli olan bir etnik dil, hatta lehçe.'
Yine İçişleri Bakanlığı'nda bir başka yetkili 'Sur Belediyesi resmi bir karar almadan Kürtçe hizmet verseydi göz yumulabilirdi. Ancak işi resmiyete dökünce işin rengi değişti; çünkü üniter devlet ilkesiyle bağdaşmayan bir durum ortaya çıktı!' değerlendirmesini yaptı."
İşte bu gariplikler nedeniyle Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi, Türkiye'ye belediye hizmetlerinde Türkçe'den başka dillerin, yani Kürtçe'nin de kullanılmasına izin vermesi çağrısı yaptı.
Dahası bu çağrısının Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde görüşülüp karara bağlanmasını istedi.
Şimdi ayıkla pirincin taşını!