İzninizle bugün Türkiye'nin gerilim üreten gündeminden çıkıp bir Güneydoğu Asya ülkesine, Myanmar'a uzanacağız.
Myanmar 1962'den bu yana askeri rejimle yönetiliyor. Posta memurluğundan generalliğe yükselen ilk diktatör Ne Win, 1989'da 3 bin kişinin öldüğü gençlik eylemlerinden sonra yardımcıları tarafından devrildi.
Yeni diktatör General Than Shwe demokrasi vaadiyle işbaşına geldi. Ertesi yıl seçime gitti, Bağımsızlık savaşı kahramanı General Aung San'ın kızı Aung San Suu Kyi'nin partisi oyların yüzde 80'ini alınca, sonuçları iptal etti. O kadarla kalmadı; Aung San Suu Kyi'yi evinde göz hapsine aldı. 1991'de Nobel Barış Ödülü verilen 62 yaşındaki siyasi lider, o günden beri evinden çıkamıyor.
Cunta, güzelliği dillere destan Myanmar'ı anlatması imkânsız cehenneme dönüştürdü. 1990'ların başında başkent Rangoon'un gecekondu mahallelerini birkaç günde yerle bir edip, "Potansiyel tehlike" gördüğü halkı iç kesimlere sürdü. Halkı zorla ve ücretsiz çalıştırarak yeni bir başkent inşa ettirdi. Adı: Naypyidaw. Geçen yıl bir gecede tüm bakanlıkların dosyaları, mobilyaları ve de çalışanları kamyonlara doldurulup yeni başkente nakledildi. Nedeni? Rangoon'daki halkın ayaklanması korkusu. Zaten yeni başkent "İç düşmanlar"a, yani halka karşı uçaksavarlarla, tanklarla korunuyor.
Akıl almaz sansür
Halk AIDS, sıtma ve koleradan kırılıyor. Ancak raporlarda bu hastalıkların adını saymak yasak. AIDS için "Bitkinlik" deniyor, sıtma için "Yüksek ateş", kolera için "Su kaybı! " Zira cunta müthiş bir sansür uyguluyor. Örneğin "Gün batımı" sözcüğünü kullanmak yasak. Cuntanın sonunun geldiği ima ediliyor gerekçesiyle. Ayrıca tablolarda kırmızı ve siyah renkler de yasak. Biri başkaldırı, diğeri yas anlamına geldiği için!
Diktatör Than Shwe tüm kararlarını falcısına danışarak alıyor. Onun tavsiyesiyle bir günde ülke parasını değiştirdi. Yeni para 9 ve katlarına göre belirlendi. 99 kuruş 1 lira, 99 lira 1 büyük lira gibi. Çünkü 9, diktatörün uğurlu sayısı!
İşte bu diktatör geçen 15 Ağustos'ta akaryakıta yüzde 500 zam yapıverdi. Halk için yıkım. Hemen en temel besin maddesi pirincin bile fiyatı katlandı. Oysa 50 milyonluk nüfusun 45 milyonu günde yarım dolarla geçiniyor.
Zammı protesto için Rangoon'da ve diğer büyük kentlerde halk sokaklara döküldü. Polis ve asker acımasızca bastırdı. Gösterilere birkaç Budist rahip de katıldı. Onlar da coplanıp gözaltına alındı. Bunun üstüne "Birmanya Budist Rahipler İttifakı" cuntaya özür dilemesi için bir ay süre verdi.
"Tarçın devrim" kapıda mı?
Süre 17 Eylül'de doldu. O gün 400 kadar rahip Rangoon'da tapınaklarından çıkıp sessizce yürüdü. Ertesi gün sayıları 600'e çıktı. Bir sonraki gün 1300'e. Sonra 2 bine. Sonra rahibelerin de katılmasıyla 10 bine. Daha sonra halkın da korkuyu yenmeye başlamasıyla 30 bine. Sonra 50 bine. Ve nihayet dün meydan okuyanların sayısı 100 bini geçti.
Üstelik başta yalnızca özür bekleyen rahipler, daha sonra zamların geri alınmasını istemeye başladılar, şimdi ise demokrasi talep ediyorlar. "Diktatörlük devrilinceye kadar mücadelemiz sürecek" diyorlar, halka da "Korkmayın, bize katılın" çağrısı yapıyorlar.
Diktatörlük köşeye sıkıştı. Göz yumsa eylemlerin çığırından çıkması olasılığı var. Rahiplere dokunsa, ülkenin kutsal kurumuna savaş açmış olacak.
Kimileri rahiplerin giysilerinin renginden ötürü "Tarçın devrim kapıda" diyor ama o kadar kolay değil. Bakın iki yıl önce ikisi de Nobel Barış Ödülü sahibi Vaclav Havel ile Desmond Tutu, Myanmar'ın bir insanlık trajedisinin eşiğinde olduğunu, BM Güvenlik Konseyi'nin müdahalesi için tüm kriterlerin oluştuğunu bildirdi. Konu Güvenlik Konseyi'ne geldi, Çin ve Rusya veto etti. Neden?
Çünkü Myanmar petrol ve doğalgaz zengini. Çin gaz karşılığında cuntaya silah veriyor. Rusya ise el atılmamış doğalgaz kaynaklarını işletme imtiyazı koparma umuduyla cuntayla iyi geçiniyor.
İşte böylesine acımasız ve ikiyüzlü bir dünyada yaşıyoruz. Dileriz Myanmar halkı bu düzene rağmen kendi çabalarıyla cehennemden kurtulur.