Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in öğretim üyeliği yılları aklına gelmiş olacak ki, dün yeni Anayasa tartışmalarıyla ilgili görüşünü soran gazetecileri hem sınavdan geçirdi, hem de ev ödevi verdi:
"Biliyorsunuz, 2008 önemli bir tarihtir. 1908 ise İkinci Meşrutiyet'in ilanıdır. 1808'e gittiğiniz zaman, o da önemli bir dönüm noktasıdır. 1808 neyin başlangıcıdır, bunu merak edin, sonra sizinle konuşalım."
Çelik, 29 Eylül 1808 tarihli Sened-i İttifak anlaşmasını kastediyor. Bilginizi tazelemek için kısaca hatırlatalım:
Devlet otoritesinin ortadan kalktığı dönemdi. Kabakçı Mustafa isyanıyla 3'üncü Selim tahttan indirilmiş, yerine 4'üncü Mustafa geçirilmişti. Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa isyanı bastırmak için İstanbul'a yürümüş, bunun üstüne 3'üncü Selim öldürülmüştü. Alemdar tahta 2'nci Mahmut'u geçirmiş, kendi de sadrazamlığı üstlenmişti.
İstanbul'da düzeni oturtan Paşa, taşraya da devlet otoritesini kabul ettirmek için Rumeli ve Anadolu'da başlarına buyruk yönetimler ve özel ordular kuran ayanları başkente çağırdı. Onlarla Sened-i İttifak adı verilen anlaşma imzaladı. Buna göre ayanlar, padişahın devletin temeli olduğunu tanıyor, sadrazamdan gelen emirleri padişah iradesi kabul edeceklerini ve vergide adalet sağlayacaklarını taahhüt ediyorlardı. Sened-i İttifak'ın sürekliliği için sadrazam ve şeyhülislamların göreve başlarken, bu belgeyi imzalamaları öngörülüyordu. 23 yaşındaki Padişah 2'nci Mahmut da, uygulamayı bizzat denetleme güvencesi veriyordu.
Fermanlardaki vaatler
Mutlak monarşiden meşruti yönetime geçişin ilk adımı, yani Osmanlı'nın hukuk devletine dönüşmesi sürecinin başlangıcı diye değerlendirilen Senedi İttifak sadece bir yıl uygulanabildi.
İkinci adım 3 Kasım 1839'da Tanzimat Fermanı ilanıyla atıldı. 2'nci Mahmut'un ölümünden sonra tahta geçen oğlu 1'inci Abdülmecit döneminde. Hariciye Vekili Mustafa Reşit Paşa'nın açıkladığı bu ferman da can ve mal güvenliği, açık yargılama, adil vergi güvencesi getiriyordu, Hiçbiri tutulmadı.
Sonra Padişah Abdülmecit, 1845'te Meclisi Vala'da (Danışma Meclisi) yaptığı konuşmada Tanzimat Fermanı ilkelerine ve tüm Osmanlı tebaasının hak ve özgürlüklerine saygı göstereceği sözü verdi. Kâğıt üstünde kaldı.
Ardından 1853'te Tanzimat Fermanı ilkelerini uygulamak için Meclis-i Ali-i Tanzimat kuruldu. Sonuç alınamayınca 18 Şubat 1856'da Islahat Fermanı yayınlandı. Yine tüm Osmanlı halkına can ve mal güvenliği, adalet, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi güvencesi verildi. 1861'de 1'inci Abdülmecit'in yerine geçen kardeşi Abdülaziz, Tanzimat ve Islahat fermanlarına bağlı kalacağını taahhüt etti. Uygulama değişmedi.
Daha sonra 23 Aralık 1876'da 2'nci Abdülhamit'in saltanatının ilk aylarında Kanun-i Esasi ilan edildi. Yani Osmanlı'nın ilk anayasası. 2'nci Abdülhamit bir yıl sonra askıya aldı. Ancak 1908'de, İttihat ve Terakki'nin önderliğinde İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra yeniden yürürlüğe konulabildi.
İhsandan çağdaş haklara
1808'den 1908'e kadar, yüz yıl boyunca Osmanlı'nın hukuk devleti ve reform girişimleri neden sonuç ver(e)medi? Çünkü padişahlar gerek fermanlardaki, gerekse Teşkilatı Esasi'deki hak ve özgürlüklere aslında halka lütufları, yani ihsan gözüyle bakıyorlardı.
Halkın egemenliğin, yetkinin, hak ve özgürlüklerin tek kaynağı olması TBMM'nin 20 Ocak 1921'de kabul ettiği Teşkilatı Esasiye Kanunu ile başladı.
Tarihte bu yolculuğu yeni Anayasa tartışmalarında iktidar sözcülerinin tutumu nedeniyle yaptık. Ağzını açanı paylıyorlar: "Kendi işinize bakın, üstünüze vazife değil, karışmayın,"
Hani, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahip"ti? (1982 Anayasası'nın ve AK Parti'nin hazırlattığı taslağın 26'ncı maddesi)
Yeniden lütuf veya ihsan ve de icazet dönemine mi dönüyoruz?