Kamuoyu araştırmalarında yüzde 20-30 aralığında seyrettiği varsayılan AB'ye desteğin dibe vuracağı hafta başlıyor.
TÜSİAD, TÜGİAD, hatta demokratikleşme paketleriyle bazı çevrelere diş gıcırdattıran TESEV bile "Bu kadar da olmaz" diye AB'ye isyan bayrağı açtıklarına göre, gerisini siz hesaplayın.
Bu heyecanlı haftanın sahnesi bugün AB dışişleri bakanları toplantısıyla açılacak. İki günlük toplantının gündemini incelerken bir madde dikkatimizi çekti: Pazartesi saat GMT 18.00'de Hırvatistan'la konferans.
Bu masum başlığın altını deşeleyince bir sürprizle karşılaştık: Meğer bugün Hırvatistan'la müzakerelerin ikinci başlığı açılıyormuş!
Bu ne demek, biliyor musunuz? AB yolculuğunda Türkiye ile Hırvatistan'ın kulvarları ayrılıyor!
2004 Aralık'taki liderler zirvesinde de, 3 Ekim 2005'te iki ülkeyle müzakerelerin açılması kararında da Türkiye ve Hırvatistan'a ortak takvim belirlendi. Nitekim müzakerelerin ilk başlığı olan "Bilim Teknoloji" iki ülkeyle aynı gün, 12 Haziran 2006'da açılıp kapandı.
Sonra AB Komisyonu ikinci başlık olan "Eğitim ve Kültür"ün açılması için hazırlıklarını da tamamlayıp prosedür gereği 25 üyenin onayını istedi. Ve Türkiye'ye çelme atmak için alesta bekleyen ülkeler hemen ayaklarını uzattılar: Rum yönetimi, Avusturya, Yunanistan, Almanya ama özellikle Fransa.
Özellikle diyoruz, çünkü Rumlar bile sonunda sindirildi ama Fransa, Kıbrıs sorunuyla hiç ilgisi olmayan bu başlığa "Siyasi kriter" getirme ısrarından vazgeçmedi. Türkiye durdurulunca, ister istemez Hırvatistan da frenlenmiş oldu.
Uyutmak ve unutmak
Kendimizle ilgili gelişmelere odaklandığımız için Brüksel'deki oyunların çoğunu gözden kaçırdık. Oysa Komisyon Türkiye'yi sıkıştırırken, bir yandan da sessiz sedasız Hırvatistan'la müzakerelerde vites yükseltmeye karar verdi. Hem de ne zaman dersiniz? İki ülkeyle müzakerelerin açılmasından sadece iki hafta sonra!
(Bu, AB tarihinde ilk kez oluyor: 1973'te İngiltere, Danimarka ve İrlanda, 1986'da İspanya ve Portekiz, 1995'te Avusturya, Finlandiya ve İsveç, 2004'te 10'lar birlikte yürüdüler, birlikte üye oldular. 2007 başında Bulgaristan ve Romanya için de aynı işlem yapılacak. Hem de AB Komisyonu'nun Romanya'nın o ünlü kriterlerin çoğunu henüz karşılamadığı raporuna rağmen.)
Bugün o vites değişikliği çerçevesinde Hırvatistan'la ikinci başlık açılacak. Hangisi mi? Gümrük Birliği!
Türkiye'nin AB ile 1 Ocak 1996'da girdiği, daha önce ve daha sonra hiçbir adayla yapılmamış Gümrük Birliği.
Türkiye'yi girip gireceğine pişman eden, 10 yıldır siyasal kriterlerle ilişkilendirilen ve şimdi Rumlar yüzünden prangaya dönüşen Gümrük Birliği.
Bugün Hırvatistan'la işte o başlık görüşülecek. Ve Türkiye saati ile 20.00'de AB dışişleri bakanları üyelik yolunda bir dönemeci daha aşan Hırvatistan'ı alkışlayacak.
Çünkü sorun ne Kıbrıs, ne limanlar, ne Gümrük Birliği. Sorun, Türkiye'yi önce uyutup sonra unutturmak. Arada da sözde kader ortağı Hırvatistan'ı içeri alıvermek.
Zaten AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso da ağzından kaçırdı: "Hırvatistan bu 10 yıl bitmeden AB'ye girebilir." Yani 2009'da, belki 2008'de.
Ya Türkiye? 2014-2015 deniyordu. Barroso onu da öteledi. Telaffuz ettiği yeni tarih 2020! O da şimdilik!
İkiyüzlülük, çifte standart örnekleri neredeyse rutinleştikçe, insan "AB'nin son destekçileri arasında kalmak doğru bir tercih mi" kuşkusuna kapılıyor.
Ne dersiniz; hiç değilse bir ayağımızı dairenin dışına çıkaralım mı?